Haberler
Tunç Soyer: “İklim Kriziyle Mücadelede İzmir, Dünyada Önde Gelen Şehirler Arasında”
Ege Ekonomiyi Geliştirme Vakfı ve Özgencil Grup iş birliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi destekleri ile bu yıl 5’incisi 8-12 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek Ege Ekonomik Forumu’nun ilk günü açılış konuşmalarını İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tunç Soyer, TOBB Yönetim Kurulu Üyesi ve İzmir Ticaret Odası (İZTO) Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi veEge Ekonomiyi Geliştirme Vakfı (EGEV) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Susam gerçekleştirildi.
İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger, medeniyet tarihinin boyunca insanla doğa arasındaki mücadeleden ibaret olduğunu belirtirken, “İnsan ne zaman bu mücadeleyi kazandığını sandı. Aslında zaman kaybetti.” dedi. İnsanoğlunun kazandığı yerde kaybettiğininin altını çizen Köşger, “Kazandığımız yerde kaybetmiş olduğumuz konular var. Bu da onlardan birisidir. Doğaya karşı mücadelede üstün geldiğimiz noktada doğa, bize dönüp bir takım şeyler söylemeye başladı. İklim krizi de budur aslında.” sözleri ile doğa ile insan arasındaki ilişkiye dikkat çekti. Köşger, yatırımlardan planlamalara atılacak bütün adımların iklim krizi gerçeğini göz önünde bulundurup planlamak gerektiğini vurguladı.
“İzmir,İklim Kriziyle Mücadelede Dünyada Önde Gelen Şehirlerden”
Glasgow’da gerçekleştirilen COP26 Zirvesi’nde İzmir’i temsil eden, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, buluşmanın belki de insanlık tarihinin en önmli buluşmalarından biri olduğunu belirtti. Küresel iklim krizinin katlanarak büyüdüğünü, bu krizi çözmek için atılan adımların yetersiz olduğunu belirten Soyer, “Glasgow’da şunu gördüm. İnsanlık iklim krizini kırıntılar vererek çözemeyeceğini anlamış durumda. Doğayla ilgili meseleler yakın bir zaman öncesine kadar onlarca konudan herhangi biri belki de en önemsiziydi. Zirvede gözlemlediğim şey bu durum tümüyle tersine dönmesi oldu.” dedi. Doğayla uyumlu bir uygarlık kurmanın artık insanlığın en temel konusu haline geldiğini vurgulayan Soyer, Türkiye’nin, Ege Bölgesi’nin ve İzmir’in bu değişimin gerisinde kalma şansı olmadığını hatırlattı.
Yapılan çalışamların İzmir’i iklim kriziyle mücadelede daha şimdiden dünyanın önde gelen şehirleri arasında yer almasını sağladığını söyleyen Soyer, görevi süresince bu konudaki kararlılığını artırarak sürdüreceğinin altını çizdi. Krizi aşmanın iki yolu olduğunu ekleyen Soyer, “İklim krizi bir entelektüel tartışma konusu değil, iklim krizi bir afet, üstelik diğerlerinden farklı olarak “ben geliyorum!” diyenbir afet. Bu krizi aşmanın iki yolu var. Birincisi, dünyadaki diğer şehirlerle uyum içerisinde olmak; ikincisi ise, kendi şehrimizde dayanışma ile hareket etmek.” dedi.
“Sorunların Çözümünden Teknoloji Ortak Bileşen”
İklim değişikliğinin şiddetlendirdiği doğal afetler nedeniyle çok ciddi boyutta hem maddi hem de manevi zararlarla karşılaşıldığını belirten TOBB Yönetim Kurulu Üyesi ve İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, “Doğa-ekonomi-ekosistem ilişkisi konusunda, pandemi öncesi döneme kıyasla daha gerçekçi bir tabloyla yüzleşiyoruz. Pandemiden çıkış sürecinde, ekonomi-ekosistem ilişkisine ait sorunlarla yüzleşirken, çözüm yolu arayışlarının hemen hepsinde teknoloji kullanımının ortak bileşen olacağını öngörüyoruz. Sorun olarak ekolojik kriz ve çözüm olarak teknoloji bileşeni önümüzdeki birkaç yılın ana gündemi olmaya devam edecek. Doğa-ekonomi-ekosistem ilişkisini sürdürülebilir iş yapma biçimlerine dönüştürmek ve dünyamızın geleceğini güvence altına almak adına “Yeşil bir gelecek için şimdi” çağrısında hem fikir olmalı ve ortak bir yanıt vermeliyiz. Bu çerçevede, küresel ölçekte yeşil dönüşümü hedefleyen Paris İklim Anlaşmasının ülkemiz tarafından da onaylanmasından dolayı memnuniyet duyuyoruz.” dedi.
Z Kuşağı, Diğer Kuşaklara Göre Sürdürülebilirliğe Daha Çok Önem Veriyor
Üretici ve ihracatçıların sürdürülebilirlik mottosuyla, yeşil üretime yatırım yaparak son 1 yıllık dönemde 15,8 milyar dolar dövizi Türkiye’ye kazandırdığını söyleyen Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, “Ege Bölgesi yenilenebilir enerji ve yenilenebilir enerji ekipmanları üretimi konusunda Türkiye’nin lideri konumunda. Yenilenebilir enerji yatırımları için yasal mevzuat sadeleştirilmeli ve yatırımcıyı caydıracak bir unsur olmamalıdır.” dedi. Bugün kullanılan elektriğin yüzde 18’inin yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlandığını, Türkiye’nin bu rakamı katlayabilecek potansiyele sahip olduğunu belirten Eskinazi, “Tüketicilerimiz, özellikle de Z kuşağı tercihleriyle yeşil bir dünyaya giden yolu inşa ediyorlar. Z kuşağı sürdürülebilirliğe verdiği değerle diğer kuşaklardan ayrılmakta, sürdürülebilirliği satın alma tercihlerinin merkezine koymakta. McKinsey & Company’ye göre, Z kuşağı tüketici grubu şu anda küresel tüketicilerin yüzde 40’ını ve sadece ABD’de 150 milyar dolarlık harcama gücünü oluşturuyor. Uluslararası pazar araştırma şirketi Euromonitor’a göre Z kuşağı, 2030 yılına kadar dünya çapındaki en büyük tüketici segmentini oluşturacak.” sözleri ile Z kuşağını kazanmanın, birçok markanın ve perakendecinin salgın sonrası planları için hayati önem taşıyacağını hatırlattı.
“İzmir ve Ege Bölgesi, Paris İklim Anlaşması’nın Türkiye İçin Uygulayıcısı Olmaya Talip”
Ege Ekonomiyi Geliştirme Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Susam Forum için 1 yıl öncesinden konuların tespitine başlanarak Forum için çok detaylı ve güncel bir hazırlık çalışması yapıldığını belirtirken, “Bu anlamıyla forum, bu yıl “Yeşil Bir Gelcek İçin Şimdi” mottosuyla düzenleniyor. Ancak Glasgow’da da bugün benzer konular konuşuluyor. Peki biz bu forumla neye talibiz? Bizler, bu forumla; Türkiye’nin imzaladığı Paris İklim Anlaşması’nın Türkiye adına uygulayıcısı ve temsilcisi olmaya hazırız. Ege’nin bu görevi en iyi şekilde yerine getirebileceğine yürekten inanıyorum.” dedi.
Hurda Kağıdın Tekrar Kullanımı; Su Kirliliğini %35, Su Kullanımını %45 Azaltıyor
Açılış konuşmalarının ardından, İzmir Sanayici ve İş İnsanları Derneği oturum sponsorluğunda ‘Kırılgan Dünyamızı Nasıl Koruyacağız?’ oturumu, İzmir Sanayici ve İş İnsanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Küçükkurt’un açılış konuşması ile başladı.
Bilgi dahil her şeyi büyük hızla tüketen bir toplum haline dönüştüğümüzü belirten Küçükkurt, “Geleneksel uygulamalarla teknolojik gelişmeler arasında sıkışıp kalmış bir zaman dilimindeyiz. İşte bu durum sürüp giderken dünyamız değişiyor, doğal kaynaklarımız, su kaynaklarımız tükeniyor, kirleniyor. Deniz bitiyor…. İnsanlar, yeryüzü biokütlesinin binde birini oluşturuyor, fakat gezegenin üzerindeki etkimiz dramatik derecede orantısız. Son zamanların 250 yılına şöyle bir bakıldığında atmosfere 400 milyar ton kadar karbonun eklendiğini görebiliriz ve bu miktarın yarısı 1980’li yıllardan başladığını görmek dehşet verici. Dünya tarihinde hiçbir organizma çevreyi bu kadar çabuk değiştirmedi.” dedi.
Türkiye’deki katı atık miktarının 32 milyon tona ulaştığını, bunun ancak yüzde 15-20’sinin geri dönüşüme girdiğini, ve bundan yıllık 5 milyar dolar ciro elde edildiğini belirten Küçükkurt, “Türkiye’de toprağa gömülen geri dönüştürülebilir atıkların değeri ise 15 milyar TL’nin üzerinde. Atıkların ham madde olarak değerlendirilmesi ile hurda kağıdın tekrar kağıt imalatında kullanılması hava kirliliğini yüzde 74 ila 94 oranında, su kirliliğini yüzde 35 ve su kullanımını da yüzde 45 azaltmakta.” sözleri ile dönüşüm sektörünün olumlu etkilerine dikkat çekti.
İklim Değişikliğinin Gelişmekte Olan Ülke Başına Yıllık Uyum Maliyeti 70 Milyar Dolar
Açılış konuşmasının ardından başlayan, Bosphorus Enstitüsü Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası’nın modere ettiği “Kırılgan Dünyamızı Nasıl Koruyacağız?” başlıklı oturumda ilk sözü alan Yaşar Holding Kurumsal ve Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı İsa Çoşkun, iklim krizinin bir varoluş meselsi olduğuna dikkat çekti. “Türkiye olarak bu anlaşmaya taraf olmamız, 2053 yılı için net 0 arbon hedefini koymamız ve statejilerimizi Yeşil Mutabakat Eylem Planı ile desteklemesinin, iklim krizi ile müdacede kapsamında kararlı ve değerli adımlar olarak görüyorum.” diyen Çoşkun, son 5 yılın 3 yılında dünyanın şu ana kadar ölçümlenen en yüksek sıcaklık ile yüzleştiğini hatırlattı. Bu durumun yangın, sel gibi felaketlerin yanı sıra, kuraklığa, üretimde kayıplara ve üretim verimliliğinin azalmasına neden olduğunu vurguladı. İklim risklerinin yatırım ve planlama ve stratejilere dahil edilmesi gerektiğini belirten Çoşkun, “UNDP’ye göre iklim değişikliğinin sadece gelişmekte olan ülkelere etkisi yıllık 70 milyar dolarlık bir uyum maliyeti çıkarıyor. 2050’ye kadar bu maliyetin yıllık 500 milyar dolara ulaşabileceği belirtiliyor.” dedi.
Türkiye, Son 25 Yılda Ekili Buğday Alanından 3 Milyon Hektarı Kaybetti
Boğaziçi Üniversitesi, İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden Doç. Dr. Barış Karapınar iklim değişikliğinin farklı etki kanallarına dikkat çekerken, konuşmasında tarım üzerindeki etkilerine odaklandı. Kuraklığın, en önemli etki kanallarından biri olan aşırı iklim olayları arasında yer alıdığını belirten Karapınar, son yıllarda dünyada genelinde aşırı iklim olaylarının yüzde 300 arttığını, bunun ise dünyaya maliyetinin 350 milyar doları bulduğunu belirtti.
Son 25 yılda kuraklığın kuraklıklar ciddi anlamda arttığını ve tarımın yoğun derecede bundan etkilendiğini belirten Karapınar, “Türkiye’de son 25 senede buğday alanında yaklaşık 3 milyon hektarlık azalma var. Bunun 1 milyon hektarı direkt iklim değişikliği nedenli. Küresel ısınmada 1 derecelik ısı artışı ise buğdayda yaklaşık yüzde 6 ile 7’lik verim kaybına neden oluyor.” sözleri ile aşırı iklim olaylarının tarıma etkisini yalnızca buğday üzerinden bu rakamlarla açıkladı. Karapınar, mevcut durumla bir yandan mücadele edilirken, diğer yandan da özellikle Ege Bölgesi’nde; finans temelleri oturmuş ve yatırım kaynakları ayrılmış uyum faaliyetlerinin hızla yürürlüğe konmasının altını çizdi.
Son 40 Yılda Toprağın Yüzde 37’si Erozyon ile Kayboldu
Farm Urban Kurucu Ortak ve Direktörü Dr. Paul Myers ise insanlığın doğa ile olan bağını kopardığını, yarım milyar yaşındaki dünyamızı çok kısa sürede mahvettiğimizin altını çizdi. “Toprak erozyonu muazzam miktarda. Son 40 yılda toprağımızın yüzde 37’sini kaybettik. Diğer yandan gıda sisteminin ürettiği sera gazı emisyonları için de ürkütücü rakamlar var. Gıda sistemini bir bütün olarak ele aldığımızda, küresel toplam emisyonun yüzde 37’sinin gıda sistemleri olumsuz etkisi söz konusu.” diyen Myers, gıda sistemleri aracılığı ile 2030 yılına kadar hedeflenen emisyon azaltımının yüzde 20’sinin karşılanabileceğine dikkat çekti.
Paris İklim Anlaşması Çerçevesinde Daha Çok Adım Atılmalı
2030 yılında, bugünkü 1,5 derece senaryosunda kaçışın pek mümkün olmadığını ancak yavaş yavaş 1,4 dereceye düşürülmesinin öngörüldüğünü hatırlatan EBRD Yeşil Ekonomi ve İklim Eylemi Yöneticisi Emre Oğuzöncül, “Mevcutta yer alan hükümetlerin iklim politiakaları, ulusal katkı beyanları doğrultusunda en iyi tahmin 2100’e gelindiğinde küresel ısınmanın 2.7 dereceye ulaştığı senaryo. Paris İklim Anlaşması’nın 1,5 derecelik hedefi göz önüne alındığında hem politika hem uygulama alanında çok adım atılması gerekiyor. Ulusal katkı beyanlarının, eylem planlarının güncellenmesi ve daha iddialı hale gelmesi gerekiyor.” dedi.
Güneş, Her Gün Dünyaya, İhtiyacı Olan Enerjinin 10 Bin Katını İletiyor
İzmir Kent Değerlerini Koruma ve Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Yüce, sorunların nereden kaynaklandığının artık bilindiğini, bir mutabakat da olduğunu ve çözüm için de adımlar atılmaya çalışıldığını hatırlatırken, “Bunların arkasında temiz enerji yaklaşımı yatıyor. Sadece güneş enerjisi ile ilgili, güneş enerjisi dünyaya her saniye aslında 107 bin terrawat enerji sunuyor. Yani dünyanın bugün ihtiyacı olan toplam enerjinin 10 bin katı anlamına geliyor.” dedi. Yüce, yakın zamanda açıklanan bir araştırma sonucuna göre Dünyada 150 milyon konutun sadece çatılarına bugünkü güneş enerjisi teknolojisi ile kurulan sistemlerin, dünyanın toplam enerji ihtiyacı karşılayabileceğini belirtti.
“Philsa’nın İzmir Tesisi 2025 Yılına Kadar Karbon Nötr Olma Hedefinde”
Philip Morris International’ın (PMI) dünya genelindeki tüm fabrikalarında 2040 yılına kadar tarladan tüketiciye geçen tüm süreçlerde karbon nötr olma hedefini ortaya koyduğunu hatırlatan Philip Morris/Sabancı Genel Müdür Yardımcısı Zeynep Güney Altıntaş, “Philip Morris/Sabancı’nın İzmir Torbalı’daki üretim tesisi Philsa’da ise hedef daha yakın. Philsa’nın hedefi sınırları içerisindeki tüm süreçlerde 2025 yılına kadar karbon nötr olmak.” dedi.
Sera gazı azaltım inisiyatifleri kapsamında Philip Morris/Sabancı olarak attıkları adımlara örnekler veren Altıntaş, sözlerine şöyle devam etti: ‘’Sıfır kayıp için izleme/ölçme yapıyor ve buna uygun tedbirler alıyoruz. Ekipman verimliliğimizi arttırıyoruz. Temiz teknoloji yatırımlarıyla enerji dönüşümü sağlama yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Örn., elektriğimizi yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlıyoruz. Daha fazla yenilenebilir enerji yatırımlarını da planlıyoruz. Rüzgar türbinleri, güneş panelleri koyacağız. Çalışanlarımızla ve STK iş birliğinde büyük bir seferberlik içinde projeler yürüterek farkındalıkları geliştiriyor, davranış değişikliğine öncü oluyoruz. Tüm bu inisiyatiflerin gerçekleşebilmesi için kurumsal ve toplumsal bilincin oluşmasının önemi çok büyük, bu nedenle Ege Ekonomik Forum gibi platformların etkili gücüne inanıyor, iş birliklerini önemsiyor ve bu doğrultuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”
Haberler
Dicle Elektrik’ten Ekosisteme Sürdürülebilir Aydınlatma Çözümü
Sokak ve cadde aydınlatmalarında öncü bir yeniliğe imza atan Dicle Elektrik, EPDK Ar-Ge Komisyonu tarafından onaylanan “Makaralı Aydınlatma Direği” projesini titiz bir çalışmanın ardından başarıyla hayata geçirdi. Tasarruf sağlayan proje hakkında konuşan Dicle Elektrik Genel Müdürü Yaşar Arvas, aydınlatma direklerinin yaygınlaşmasıyla elektrik sektöründe sıkça kullanılan sepetli kamyonetlerin kullanımının azalacağını, böylece her 100 kilometrede yüzde 30’a varan bir karbon ayak izi azalması sağlanabileceğini ifade etti.
Hizmet bölgesinde bulunan 6 ilde çevre odaklı sürdürülebilir çalışmalara imza atan Dicle Elektrik, devrim niteliğinde kabul edilebilecek bir projesini daha tamamladı. Dicle Elektrik Ar-Ge Merkezi mühendislerinin fikrinden doğan ve 18 aylık titiz bir çalışmanın ardından hayata geçirilen çevre ve çalışan dostu “Makaralı Aydınlatma Direği” projesi başarıyla tamamlandı.
Hem iş güvenliğine hem de çevre korumasına katkı
Makaralı Aydınlatma Direği projesinin, hem teknik hem de tasarım açısından aydınlatma sistemlerini iyileştirmek amacı taşıdığını belirten Dicle Elektrik Ar-Ge Direktörü Dr. Mustafa Çelikpençe, projenin detayları hakkında açıklamalarda bulundu. Dr. Çelikpençe, “Projemizle birlikte iş kazalarını azaltmak, zaman ve maliyet optimizasyonu sağlamak, personel iş yükünü hafifletmek ve aydınlatma sistemlerindeki sorunları hızlıca çözerek kullanıcı memnuniyetini artırmak hedefleniyor.
Yeni aydınlatma direklerimizden Diyarbakır Genel Müdürlük binamız önünde iki adet prototipi de sergiliyoruz. Bu yeni tasarım direkler, mevcut direklerin üzerine eklenen yeni bir konsol ile birlikte hareketli armatür mekanizmalarıyla donatıldı. Aydınlatmanın yanı sıra kamera, GSM, hoparlör gibi ekipmanlarla da entegre edilebilecek esneklikte tasarlanan direkler; hırsızlık benzeri olaylara maruz kalarak zarar görmesini engellemek için vandal kilit sistemi ile koruma altına alındı” diye konuştu.
“Karbon ayak izi yüzde 30’a varan oranda azalacak”
EPDK Ar-Ge Komisyonu tarafından onaylanan proje hakkında açıklamalarda bulunan Dicle Elektrik Genel Müdürü Yaşar Arvas, projenin yaygınlaşması ile elektrik sektöründe sıkça kullanılan sepetli kamyonetlerin kullanımının azalacağını, böylece her 100 kilometrede yüzde 30’a varan bir karbon ayak izi azalması beklendiğini ifade etti. Arvas, Dicle Elektrik olarak elektrik dağıtım sektöründe sürdürülebilir ve yenilikçi çözümlerle kamuoyunun huzuruna çıkmaktan mutluluk duyduklarını belirterek, “Ar-Ge çalışmalarına büyük önem veriyoruz. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan Ar-Ge Merkezi açma izni alan ilk elektrik dağıtım şirketi olduk. Patent portföyümüzü genişletiyor olmaktan memnuniyet duymakla birlikte bu projenin çalışan güvenliğine yönelik olması ayrıca gurur verici. Bu kritik aşamanın ardından patent süreçlerine de başladık. Projenin tüm süreçlerinde emeği geçen Dicle Ar-Ge Merkezi çalışma arkadaşlarımızı tebrik ediyorum.” diye konuştu.
Haberler
Türk Loydu, klaslamanın en önemli kuruluşu IACS’ın 12. üyesi oldu
Türk Loydu, Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün danışmanı statüsünde uluslararası bir kuruluş olan IACS’ın 12. üyesi olarak kabul edildi. Uluslararası Klaslama Kuruluşları Birliği (IACS) üyeliği, uluslararası deniz emniyeti, çevre koruma ve sürdürülebilirlik gibi kritik alanlarda Türk Loydu’nun etkisini artırarak, Türk denizcilik sektörünün uluslararası düzeyde daha fazla söz sahibi olmasına katkı sağlayacak.
1930’lara dayanan çalışmalarıyla resmi olarak 11 Eylül 1968 yılında kurulan, güvenli gemilere ve temiz denizlere adanmış olmanın yanı sıra, Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün danışmanı statüsünde uluslararası bir kuruluş olan IACS; teknik destek, uyumluluk doğrulaması, araştırma ve geliştirme yoluyla deniz güvenliği ve düzenlemelerine benzersiz bir katkı sağlıyor. Dünyanın kargo taşıma tonajının %90’ından fazlası, IACS üyelerinin belirlediği sınıflandırma, inşaat ve ömür boyu uyumluluk kuralları ve standartları kapsamında yer alıyor. 2001 yılında SWEDAC’tan ISO 17021 standardına göre akreditasyon alarak bu kapsamda akredite edilen ilk ulusal kuruluş olan Türk Loydu Vakfı, 2006’ya gelindiğinde Paris Mou Yüksek Performans Listesi’nde ilk kez yer alan ve Avrupa Birliği’nden onaylanmış kuruluş olarak tescil ediliyor. 2011 yılında da küresel klaslama pazarının en önemli kuruluşu olan IACS tarafından klas kuruluşu statüsü ile tescil edilen Türk Loydu, günümüzde resmi olarak IACS üyeliğine hak kazanarak, birliğin 12. üyesi oluyor.
Konuyla ilgili olarak Türk Loydu tarafından, “Cumhuriyetimizin 100. yılında büyük onur!” başlığıyla servis edilen açıklamada, şu ifadeler kullanılıyor: “Günümüzde Türk Loydu, denizcilik sektörü başta olmak üzere enerjiden imalata, savunma sanayiinden lojistiğe kadar tüm sektörlerde; klaslama, denetim, kalite yönetim ve ileri mühendislik gibi birçok alanda hizmet veriyor. Çok sayıda bilimsel ve teknik konferanslarda yer almanın yanı sıra aynı zamanda eğitimler veriyor, çok sayıda öğrenciye burs desteği sağlıyor. 1962 yılında Gemi Mühendisleri Odası tarafından kurulan Türk Loydu bugüne kadar yaklaşık 3000 adet geminin klaslama hizmetinin yanı sıra, Türkiye ekonomisinin can damarı olan dünyaya mal olmuş projelere de imza atıyor. 61 yıllık tarihinde altmış biri aşkın dev proje, Türk Loydu’nun da imzası ve çalışmalarıyla hayata geçti. İstanbul Havalimanı, Akkuyu Nükleer Güç Santrali, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü, 1915 Çanakkale Köprüsü, Yüksek Hızlı Tren, TCG Anadolu Gemisi, Nene Hatun Sondaj Gemisi, Rize-Artvin Havalimanı, birçok futbol stadyumu bunlardan sadece birkaçıdır. Klaslama, yasal sertifikasyon, test, muayene, belgelendirme ve onaylanmış kuruluş hizmetlerini 2017 yılından itibaren Türk Loydu Uygunluk Değerlendirme Hizmetleri A.Ş. bünyesinde yerine getiren Türk Loydu Vakfı, fiziki alanlarının yeterliliği ve gelişmeye açık oluşu ile büyüme yolunda hızla ilerliyor. Türk Loydu, Türkiye’nin milli kuruluşudur. Yetkisi olan alanlar hemen hemen Türkiye’nin ekonomisine katkı sağlayan sektörlerin tamamını içermektedir ve IACS üyeliğimiz ile büyümenin, gelişmenin ve ülkemize katkı sağlamanın faydası ve gururu 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti’nindir.”
Haberler
Su kaynaklarımızı korumamıza yardımcı olacak yöntemler
Su, dünyamızdaki yaşamın kaynağı ve canlı ekosisteminin hayatını devam ettirebilmesi için de ihtiyaç duyduğu en temel öğe. Dünyamızın milyonlarca yıldır sürdürdüğü ve kendi kendini temizleyerek canlılara hayat veren su döngüsü, yine insan etkisi ile son yıllarda iyice bozulmaya başladı. Bilinçsiz su kullanımı ve tüketimi, hızlı sanayileşme, büyüyen şehirler ve yanlış tarım uygulamaları gibi birçok farklı faktör suyumuzun kirlenmesine ve kendi içerisindeki döngüsünün bozulmasına yol açıyor. Yarattığımız bu kirliliğe ve su döngüsüne verdiğimiz zarara dur diyecek olan da yine bizleriz. 150 yılı aşkın köklü geçmişiyle müşterilerine hizmet veren Generali Sigorta, 22 Mart Dünya Su Günü’nde suyumuzu nasıl temiz tutabileceğimiz, israf etmeden kullanabileceğimiz ve koruyabileceğimize dair ipuçlarını paylaştı.
Atıklar doğrudan suya boşaltılmamalı
Suyumuzu en çok kirleten öğelerden birinin bilinçsiz ve kontrolsüz şekilde doğaya bırakılan atıklar olduğu biliniyor. En basit haliyle gün içerisinde mutfaktan boşaltılan ve suya karışan yemek artıkları, kullanılmış yağlar, suya atılan peçete ve kağıtlar, kanalizasyona dökülen atıklar doğrudan suya karışarak kirlenmesine neden oluyor. Bu da suyun temas ettiği toprağın kirlenmesi ve kendi içindeki dengesinin bozulmasına, aynı zamanda da bu suları tüketen evcil hayvan ya da insanların hastalanmasına yol açıyor. Atık kontrolünün hem bireysel hem de şirketler ya da kamu kurumları tarafından çok iyi yapılması, suyun korunması ve temiz tutulması için atılabilecek en önemli adımlardan.
Suyu boşa kullanımı engellenmeli
Suyumuz, hayatımızı devam ettirmemiz için ihtiyaç duyduğumuz en önemli kaynak. Bunun için de tek damlasının bile israf edilmemesi, boşa akıtılmaması ve kullanılmaması çok önemli. Özellikle evlerin içerisinde elde bulaşık yıkamak, el yıkarken ya da diş fırçalarken suyu boşa akıtmak, bozuk su tesisatlarını tamir ettirmemek, sık ve gereksiz yere araç yıkatmak, bahçe sulama gibi işlemler için damlama gibi etkin yöntemleri kullanmamak suyun israf edildiği örnekler arasında. Bu ve benzeri kullanım yanlışlarının da önüne geçerek suyumuzu koruma altına almak ise çok önemli.
Plastik kullanımından vazgeçilmeli
Suyumuzu en çok kirleten maddelerden biri de plastik. Günlük hayatımızda birçok noktada kullandığımız ve doğaya doğrudan zarar veren plastikler, suyun içerisinde yüzlerce yıl bozulmayarak kirletici özelliklerini koruyor. Bunun için plastik poşetler, şişe sular gibi ürünlerin kullanımının sıfıra indirilmesi gerekiyor. Doğaya bırakılan her bir plastik madde, canlı ekosistemini de doğrudan etkileyerek yaşam alanlarını tahrip ediyor.
Çevreyi kirleten ürünlerin kullanımı azaltılmalı
Gün içerisinde sıkça kullanılan, plastiğin yanı sıra geri dönüştürülemeyen farklı materyallerden oluşan ürünlerin kullanımı da suyumuzu kirleten unsurlar arasında. Deodorant, parfüm gibi ürünlerin hem üretimi hem de kullanımı sırasında yapılan hatalar da su kaynaklarının uzun vadede farklı kimyasallarla kirlenmesine neden oluyor. Yine buna benzer kişisel bakım ürünleri ve kozmetikler de suyun kirlenmesini sağlıyor. Bu ürünlerin kullanımı sonrasında yıkanması sırasında karışan kimyasal maddeler, su kaynaklarına ulaşarak doğanın dengesinin bozulmasına yol açıyor. Bunun için doğa dostu olan, sertifikalı ve kirlenmeyi azaltacak ürünlerin tercih edilmesi de etkili bir yöntem olabilir.
Deniz, göl ve nehirlerin temiz tutulması gerekiyor
Su döngüsünün en önemli parçalarından biri olan ve ana su kaynakları arasında da sayılan denizlerin, göllerin ve nehirlerin de kirletilmemesi ve korunması gerekiyor. Bu su kaynaklarına çöp atılmaması, var olan çöplerin temizlenmesi ve hiçbir şekilde atık karıştırılmaması suyun korunması için çok önemli. Özellikle su döngüsünün önemli bir parçası olan tatlı su kaynaklarının kirletilmemesi için bireysel olarak harekete geçilmesi canlı hayatın devamlılığı için de gerekli noktalardan biri olarak öne çıkıyor.
Pil atıklarına dikkat edilmesi
Günlük hayatta bir güç kaynağı olarak kullanılan piller, suyu ve toprağı kirleten en önemli maddeler arasında. İçerisinde bulunan cıva, kurşun, nikel gibi ağır metaller, atık olarak doğaya bırakıldıklarında uzunca bir süre kirlenmeye sebebiyet verebiliyor. Bu sebeple pillerin mutlaka toplanması, uygun alanlara atık olarak bırakılması, imha edilmesi ya da geri dönüştürülmesi gerekiyor. Pillerin suya hiçbir şekilde temas ettirilmemesi büyük önem taşıyor.
-
Madencilik5 yıl önce
İş Makinesi Sektörü Almanya’da Buluşuyor
-
Diğer Gıda & İçecek5 yıl önce
Propolisi Türkiye’den Dünyaya İhraç Eden Kadın
-
Haberler9 yıl önce
Türk Havayolları ve Boeing uzun vadeli işbirliği anlaşması imzaladı.
-
Diğer İmalatlar5 yıl önce
CITS’in Genel Müdürü Ertan Göral oldu
-
Sanayi3 yıl önce
Saha İstanbul Çorumlu sanayicilerle buluştu
-
Lojistik4 yıl önce
Linde’ye EcoVadis’den ikinci kez altın madalya!
-
Haberler4 yıl önce
Akıllı sel bariyerleri, sel baskınlarının önüne geçecek
-
İMALAT4 yıl önce
Atlas Copco’dan sanayiye enerji tasarruf sağlayacak 10 öneri
-
Yeni Teknolojiler4 yıl önce
Ulusal siber sınırlar gerçek ülke sınırları kadar önemli
-
Otomotiv4 yıl önce
CHEP Türkiye’de üst düzey atama
-
Makina & Ekipman4 yıl önce
Rockwell Automation siber güvenlik şirketi OYLO’yu satın aldı
-
İMALAT4 yıl önce
Coşkunöz Holding’in Dönüşüm Proje Koordinatörü Evren Özbanazi oldu