Connect with us

Haberler

Hindistan pazarından en büyük payı Türk doğal taşları alacak

Yayın tarihi

-

 

İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB); Hindistan ve Türkiye arasındaki ticari ilişkilerin dengeli bir görünüm almasına odaklandı. Bu amaçla sektörün en büyük buluşmalarından biri olan Stona 2014 Fuarı’nda çalışmalar yapan İMİB, Hindistan’ın uyguladığı kotalar kaldırılıncaya kadar mücadelede kararlı… 

Son yıllarda yakaladığı ekonomik büyüme ve sahip olduğu taş kültürüyle sektörün en önemli hedef pazarı olan Hindistan, uyguladığı ithalat kotasıyla bu ülkeye gerçekleştirilecek doğal taş ihracatının önünü tıkıyor. Türkiye’nin doğal taş ihracatından yüzde 44 pay alan Çin’e alternatif en önemli pazar olarak görülen Hindistan; sektörün potansiyelini değerlendirebilmesi ve hedeflerine ulaşabilmesi için stratejik öneme sahip.

Doğal taş ihracatında dünya üçüncüsü olan Türkiye 2013 yılında 2 milyar 225 milyon dolarlık ihracata imza attı. Bu oran ülkemizin toplam maden ihracatının yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor. Bununla birlikte Hindistan’ın doğal taş ihracatımızdaki payı miktar bazında sadece yüzde 1,89. İMİB, kota sorununun aşılması durumunda Hindistan’a yılda yaklaşık bir milyon ton doğal taş ihracatının gerçekleşeceğini öngörüyor. Türkiye’nin doğal taş ihracatında Çin’e olan bağımlılığını azaltacak bu durum diğer yandan Hindistan ve Türkiye arasındaki ticaretin de dengeli bir kulvarda ilerlemesini sağlayacak.

Stona 2014 Fuarı’nda İMİB yetkilileri sektör temsilcileri ile bir araya gelerek ülkemizin 4 bin yıllık doğal taş kültürünü, dört yüzün üzerinde renk ve desenle sahip olduğu zengin skalayı tanıttılar. Diğer yandan gerçekleştirilen görüşmelerde Hindistan’ın uyguladığı kota sorununun iki ülke arasındaki ticarete olumsuz etkileri de vurgulandı.

İstanbul Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Tevfik Tunç Türker; “Türk doğal taş sektörü ihracat odaklı büyüyen bir sektör. Gelişiminin sürdürülebilmesi için de bir yandan güçlü olduğu mevcut pazarları korurken diğer yandan alternatif pazarlar oluşturması gerekiyor. Geçmişe dayalı taş kültürü ile sektörümüzün en önemli hedef pazarları arasında olan Hindistan pazarını kazanmak büyük önem taşıyor. Sektörün en büyük buluşmalarından biri olan Stona 2014 Fuarı’nda da bu doğrultuda çalışmalar ve görüşmeler gerçekleştirdik. Sektör temsilcileri ile bir araya gelerek  hem Türk doğal taşlarını tanıttık hem de Hindistan’ın uyguladığı kota sorunun iki ülke arasındaki ticarete olumsuz etkilerini anlattık” dedi.

Hindistan’a gerçekleştirilen doğal taş ihracatı hakkında bilgi veren Türker; “Hindistan’ın uyguladığı kotaya ek olarak geçtiğimiz yıl dünya genelinde yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık sektörümüzün bu ülkeye olan doğal taş ihracatında da etkilerini gösterdi. 2013 yılında Hindistan’a ihracatımız miktar bazında yüzde 11,16 azalışla 159,369 ton; değer bazında ise yüzde 8,22 azalışla 46,3 milyon dolar olarak gerçekleşti. Ancak geçtiğimiz yıl gerçekleşen bu seyre rağmen kotaların tamamen kalkması halinde Hindistan en önemli ihracat pazarımız olacağına inanıyoruz” şeklinde konuştu. 

Çin’e bağımlılık Hindistan ile yıkılacak

Türkiye’nin doğal taş ihracatından yüzde 44 pay alan Çin’e bağımlılığını Hindistan ile azaltacağını belirten İMİB Üyesi Tevfik Tunç Türker sözlerine şöyle devam etti; “Ülkemiz sahip olduğu zengin doğal taş rezervleri sayesinde pazarda oldukça güçlü bir konumda. Dünyanın pek çok ülkesine doğal taş ihracatı gerçekleştiriyoruz. Ancak batı ülkelerinde yaşanan resesyon Türk doğal taş üreticilerini ve sanayicilerini Çin’e yöneltti. Bugün Türkiye’nin hem maden hem de doğal taş ihracatında Çin’e olan bağımlılığı endişe verici bir boyutta. Çin pazarında yaşanacak bir durgunluk sektörümüz açısından büyük problem yaratabilir. Hindistan’ı Çin’e alternatif güçlü bir hedef pazar olarak görüyoruz. Ancak bunun için de kota sorununun aşılması şart.” 

Hindistan-Türkiye arasındaki ticari ilişkiler Türkiye aleyhinde

İMİB olarak kota sorununun çözümü için çalışmalarına devam edeceklerini belirten Türker; “Türkiye-Hindistan arasındaki ilişkilere baktığımızda iki ülke arasındaki dış ticaret dengesinin Türkiye aleyhine bir tablo çizdiğini görüyoruz. 5,8 milyar dolarlık ithalat yaptığımız ülkeye gerçekleştirilen ihracat sadece 519 milyon dolar. Yani; ithalatın yüzde 10’unu karşılayacak kadar bile ihracat yapamıyoruz. Böyle büyük bir pazarı değerlendirememek Türkiye açısından büyük bir kayıp. Siyasi otoritelerin bu konuda atacağı adımlar büyük önem taşıyor.” dedi.

İMİB’in 2012 yılında Ekonomi Bakanlığı ile gerçekleştirdiği girişimler sonucunda Hindistan’ın 300 bin ton olan doğal taş ithalat kotasını önce 500 bine sonra ise 600 bin tona çıkardığını belirten Türker; “Bu başarının ardından, bu kez 30-31 Ocak 2014 tarihlerinde Ekonomi Bakanlığı’nın öncülüğünde Yeni Delhi’de gerçekleşen Türkiye-Hindistan Ekonomik ve Teknik İşbirliği Karma Komitesi (KEK) 10. Dönem Toplantısı’nda yerimizi aldık. Toplantı kapsamında Türkiye tarafı olarak Hindistan’dan Dış Ticaret Politikasının yeniden gözden geçirilmesi talep edildi. Toplantı sonucunda iki ülke arasındaki yasa ve uygulamaların iyileştirilmesi için anti-damping, anti-sübvansiyon ve koruma önlemlerinin soruşturulması noktasında anlaşmaya varıldı. Sektörümüz açısından da önemli gelişmelerin yaşandığı toplantıda, her iki tarafça imzalanan anlaşma kapsamında; 2014 yılı sonuna kadar özellikle mermer ve traverten blokları ithal lisansı sorunun aşılması konusu da yer alıyor. Bundan sonraki dönemlerde iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da iyi bir noktaya gelebilmesi için  hem siyasi otoritelere hem de sektör temsilcilerimize büyük görevler düşüyor. Bu doğrultuda 2015 yılından itibaren Hindistan fuar organizasyonlarını üstlenme kararı aldık. Böylece fuarlara katılacak ihracatçılarımıza daha ucuz ve kaliteli hizmet sunabileceğiz” dedi.

Haberin Devamı
Advertisement
Yorum yap

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haberler

Dicle Elektrik’ten Ekosisteme Sürdürülebilir Aydınlatma Çözümü

Yayın tarihi

-

Yazar:

Sokak ve cadde aydınlatmalarında öncü bir yeniliğe imza atan Dicle Elektrik, EPDK Ar-Ge Komisyonu tarafından onaylanan “Makaralı Aydınlatma Direği” projesini titiz bir çalışmanın ardından başarıyla hayata geçirdi. Tasarruf sağlayan proje hakkında konuşan Dicle Elektrik Genel Müdürü Yaşar Arvas, aydınlatma direklerinin yaygınlaşmasıyla elektrik sektöründe sıkça kullanılan sepetli kamyonetlerin kullanımının azalacağını, böylece her 100 kilometrede yüzde 30’a varan bir karbon ayak izi azalması sağlanabileceğini ifade etti.

Hizmet bölgesinde bulunan 6 ilde çevre odaklı sürdürülebilir çalışmalara imza atan Dicle Elektrik, devrim niteliğinde kabul edilebilecek bir projesini daha tamamladı. Dicle Elektrik Ar-Ge Merkezi mühendislerinin fikrinden doğan ve 18 aylık titiz bir çalışmanın ardından hayata geçirilen çevre ve çalışan dostu “Makaralı Aydınlatma Direği” projesi başarıyla tamamlandı.

Hem iş güvenliğine hem de çevre korumasına katkı
Makaralı Aydınlatma Direği projesinin, hem teknik hem de tasarım açısından aydınlatma sistemlerini iyileştirmek amacı taşıdığını belirten Dicle Elektrik Ar-Ge Direktörü Dr. Mustafa Çelikpençe, projenin detayları hakkında açıklamalarda bulundu. Dr. Çelikpençe, “Projemizle birlikte iş kazalarını azaltmak, zaman ve maliyet optimizasyonu sağlamak, personel iş yükünü hafifletmek ve aydınlatma sistemlerindeki sorunları hızlıca çözerek kullanıcı memnuniyetini artırmak hedefleniyor.

Yeni aydınlatma direklerimizden Diyarbakır Genel Müdürlük binamız önünde iki adet prototipi de sergiliyoruz. Bu yeni tasarım direkler, mevcut direklerin üzerine eklenen yeni bir konsol ile birlikte hareketli armatür mekanizmalarıyla donatıldı. Aydınlatmanın yanı sıra kamera, GSM, hoparlör gibi ekipmanlarla da entegre edilebilecek esneklikte tasarlanan direkler; hırsızlık benzeri olaylara maruz kalarak zarar görmesini engellemek için vandal kilit sistemi ile koruma altına alındı” diye konuştu.

“Karbon ayak izi yüzde 30’a varan oranda azalacak”
EPDK Ar-Ge Komisyonu tarafından onaylanan proje hakkında açıklamalarda bulunan Dicle Elektrik Genel Müdürü Yaşar Arvas, projenin yaygınlaşması ile elektrik sektöründe sıkça kullanılan sepetli kamyonetlerin kullanımının azalacağını, böylece her 100 kilometrede yüzde 30’a varan bir karbon ayak izi azalması beklendiğini ifade etti. Arvas, Dicle Elektrik olarak elektrik dağıtım sektöründe sürdürülebilir ve yenilikçi çözümlerle kamuoyunun huzuruna çıkmaktan mutluluk duyduklarını belirterek, “Ar-Ge çalışmalarına büyük önem veriyoruz. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan Ar-Ge Merkezi açma izni alan ilk elektrik dağıtım şirketi olduk. Patent portföyümüzü genişletiyor olmaktan memnuniyet duymakla birlikte bu projenin çalışan güvenliğine yönelik olması ayrıca gurur verici. Bu kritik aşamanın ardından patent süreçlerine de başladık. Projenin tüm süreçlerinde emeği geçen Dicle Ar-Ge Merkezi çalışma arkadaşlarımızı tebrik ediyorum.” diye konuştu.

 

Haberin Devamı

Haberler

Türk Loydu, klaslamanın en önemli kuruluşu IACS’ın 12. üyesi oldu

Yayın tarihi

-

Yazar:

Türk Loydu, Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün danışmanı statüsünde uluslararası bir kuruluş olan IACS’ın 12. üyesi olarak kabul edildi. Uluslararası Klaslama Kuruluşları Birliği (IACS) üyeliği, uluslararası deniz emniyeti, çevre koruma ve sürdürülebilirlik gibi kritik alanlarda Türk Loydu’nun etkisini artırarak, Türk denizcilik sektörünün uluslararası düzeyde daha fazla söz sahibi olmasına katkı sağlayacak.

1930’lara dayanan çalışmalarıyla resmi olarak 11 Eylül 1968 yılında kurulan, güvenli gemilere ve temiz denizlere adanmış olmanın yanı sıra, Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün danışmanı statüsünde uluslararası bir kuruluş olan IACS; teknik destek, uyumluluk doğrulaması, araştırma ve geliştirme yoluyla deniz güvenliği ve düzenlemelerine benzersiz bir katkı sağlıyor. Dünyanın kargo taşıma tonajının %90’ından fazlası, IACS üyelerinin belirlediği sınıflandırma, inşaat ve ömür boyu uyumluluk kuralları ve standartları kapsamında yer alıyor. 2001 yılında SWEDAC’tan ISO 17021 standardına göre akreditasyon alarak bu kapsamda akredite edilen ilk ulusal kuruluş olan Türk Loydu Vakfı, 2006’ya gelindiğinde Paris Mou Yüksek Performans Listesi’nde ilk kez yer alan ve Avrupa Birliği’nden onaylanmış kuruluş olarak tescil ediliyor. 2011 yılında da küresel klaslama pazarının en önemli kuruluşu olan IACS tarafından klas kuruluşu statüsü ile tescil edilen Türk Loydu, günümüzde resmi olarak IACS üyeliğine hak kazanarak, birliğin 12. üyesi oluyor.

Konuyla ilgili olarak Türk Loydu tarafından, “Cumhuriyetimizin 100. yılında büyük onur!” başlığıyla servis edilen açıklamada, şu ifadeler kullanılıyor: “Günümüzde Türk Loydu, denizcilik sektörü başta olmak üzere enerjiden imalata, savunma sanayiinden lojistiğe kadar tüm sektörlerde; klaslama, denetim, kalite yönetim ve ileri mühendislik gibi birçok alanda hizmet veriyor. Çok sayıda bilimsel ve teknik konferanslarda yer almanın yanı sıra aynı zamanda eğitimler veriyor, çok sayıda öğrenciye burs desteği sağlıyor. 1962 yılında Gemi Mühendisleri Odası tarafından kurulan Türk Loydu bugüne kadar yaklaşık 3000 adet geminin klaslama hizmetinin yanı sıra, Türkiye ekonomisinin can damarı olan dünyaya mal olmuş projelere de imza atıyor. 61 yıllık tarihinde altmış biri aşkın dev proje, Türk Loydu’nun da imzası ve çalışmalarıyla hayata geçti. İstanbul Havalimanı, Akkuyu Nükleer Güç Santrali, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü, 1915 Çanakkale Köprüsü, Yüksek Hızlı Tren, TCG Anadolu Gemisi, Nene Hatun Sondaj Gemisi, Rize-Artvin Havalimanı, birçok futbol stadyumu bunlardan sadece birkaçıdır. Klaslama, yasal sertifikasyon, test, muayene, belgelendirme ve onaylanmış kuruluş hizmetlerini 2017 yılından itibaren Türk Loydu Uygunluk Değerlendirme Hizmetleri A.Ş. bünyesinde yerine getiren Türk Loydu Vakfı, fiziki alanlarının yeterliliği ve gelişmeye açık oluşu ile büyüme yolunda hızla ilerliyor. Türk Loydu, Türkiye’nin milli kuruluşudur. Yetkisi olan alanlar hemen hemen Türkiye’nin ekonomisine katkı sağlayan sektörlerin tamamını içermektedir ve IACS üyeliğimiz ile büyümenin, gelişmenin ve ülkemize katkı sağlamanın faydası ve gururu 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti’nindir.”

Haberin Devamı

Haberler

Su kaynaklarımızı korumamıza yardımcı olacak yöntemler

Yayın tarihi

-

Yazar:

Su, dünyamızdaki yaşamın kaynağı ve canlı ekosisteminin hayatını devam ettirebilmesi için de ihtiyaç duyduğu en temel öğe. Dünyamızın milyonlarca yıldır sürdürdüğü ve kendi kendini temizleyerek canlılara hayat veren su döngüsü, yine insan etkisi ile son yıllarda iyice bozulmaya başladı. Bilinçsiz su kullanımı ve tüketimi, hızlı sanayileşme, büyüyen şehirler ve yanlış tarım uygulamaları gibi birçok farklı faktör suyumuzun kirlenmesine ve kendi içerisindeki döngüsünün bozulmasına yol açıyor. Yarattığımız bu kirliliğe ve su döngüsüne verdiğimiz zarara dur diyecek olan da yine bizleriz. 150 yılı aşkın köklü geçmişiyle müşterilerine hizmet veren Generali Sigorta, 22 Mart Dünya Su Günü’nde suyumuzu nasıl temiz tutabileceğimiz, israf etmeden kullanabileceğimiz ve koruyabileceğimize dair ipuçlarını paylaştı.

Atıklar doğrudan suya boşaltılmamalı

Suyumuzu en çok kirleten öğelerden birinin bilinçsiz ve kontrolsüz şekilde doğaya bırakılan atıklar olduğu biliniyor. En basit haliyle gün içerisinde mutfaktan boşaltılan ve suya karışan yemek artıkları, kullanılmış yağlar, suya atılan peçete ve kağıtlar, kanalizasyona dökülen atıklar doğrudan suya karışarak kirlenmesine neden oluyor. Bu da suyun temas ettiği toprağın kirlenmesi ve kendi içindeki dengesinin bozulmasına, aynı zamanda da bu suları tüketen evcil hayvan ya da insanların hastalanmasına yol açıyor. Atık kontrolünün hem bireysel hem de şirketler ya da kamu kurumları tarafından çok iyi yapılması, suyun korunması ve temiz tutulması için atılabilecek en önemli adımlardan.

Suyu boşa kullanımı engellenmeli

Suyumuz, hayatımızı devam ettirmemiz için ihtiyaç duyduğumuz en önemli kaynak. Bunun için de tek damlasının bile israf edilmemesi, boşa akıtılmaması ve kullanılmaması çok önemli. Özellikle evlerin içerisinde elde bulaşık yıkamak, el yıkarken ya da diş fırçalarken suyu boşa akıtmak, bozuk su tesisatlarını tamir ettirmemek, sık ve gereksiz yere araç yıkatmak, bahçe sulama gibi işlemler için damlama gibi etkin yöntemleri kullanmamak suyun israf edildiği örnekler arasında. Bu ve benzeri kullanım yanlışlarının da önüne geçerek suyumuzu koruma altına almak ise çok önemli.

Plastik kullanımından vazgeçilmeli

Suyumuzu en çok kirleten maddelerden biri de plastik. Günlük hayatımızda birçok noktada kullandığımız ve doğaya doğrudan zarar veren plastikler, suyun içerisinde yüzlerce yıl bozulmayarak kirletici özelliklerini koruyor. Bunun için plastik poşetler, şişe sular gibi ürünlerin kullanımının sıfıra indirilmesi gerekiyor. Doğaya bırakılan her bir plastik madde, canlı ekosistemini de doğrudan etkileyerek yaşam alanlarını tahrip ediyor.

Çevreyi kirleten ürünlerin kullanımı azaltılmalı

Gün içerisinde sıkça kullanılan, plastiğin yanı sıra geri dönüştürülemeyen farklı materyallerden oluşan ürünlerin kullanımı da suyumuzu kirleten unsurlar arasında. Deodorant, parfüm gibi ürünlerin hem üretimi hem de kullanımı sırasında yapılan hatalar da su kaynaklarının uzun vadede farklı kimyasallarla kirlenmesine neden oluyor. Yine buna benzer kişisel bakım ürünleri ve kozmetikler de suyun kirlenmesini sağlıyor. Bu ürünlerin kullanımı sonrasında yıkanması sırasında karışan kimyasal maddeler, su kaynaklarına ulaşarak doğanın dengesinin bozulmasına yol açıyor. Bunun için doğa dostu olan, sertifikalı ve kirlenmeyi azaltacak ürünlerin tercih edilmesi de etkili bir yöntem olabilir.

Deniz, göl ve nehirlerin temiz tutulması gerekiyor

Su döngüsünün en önemli parçalarından biri olan ve ana su kaynakları arasında da sayılan denizlerin, göllerin ve nehirlerin de kirletilmemesi ve korunması gerekiyor. Bu su kaynaklarına çöp atılmaması, var olan çöplerin temizlenmesi ve hiçbir şekilde atık karıştırılmaması suyun korunması için çok önemli. Özellikle su döngüsünün önemli bir parçası olan tatlı su kaynaklarının kirletilmemesi için bireysel olarak harekete geçilmesi canlı hayatın devamlılığı için de gerekli noktalardan biri olarak öne çıkıyor.

Pil atıklarına dikkat edilmesi

Günlük hayatta bir güç kaynağı olarak kullanılan piller, suyu ve toprağı kirleten en önemli maddeler arasında. İçerisinde bulunan cıva, kurşun, nikel gibi ağır metaller, atık olarak doğaya bırakıldıklarında uzunca bir süre kirlenmeye sebebiyet verebiliyor. Bu sebeple pillerin mutlaka toplanması, uygun alanlara atık olarak bırakılması, imha edilmesi ya da geri dönüştürülmesi gerekiyor. Pillerin suya hiçbir şekilde temas ettirilmemesi büyük önem taşıyor.

Haberin Devamı

Trendler