Haberler
Doğal afetler Türkiye sigorta sektörü için öngörülen en önemli risk
PwC ve Finansal Yenilik Etüt Merkezi (Centre for the Study of Financial Innovation – CSFI) işbirliğinde 54 ülkede gerçekleştirilen “Sigortacılıkta Öngörülen Riskler Anketi 2013” dünyada ve Türkiye’de sigortacıların öncelikli risk beklentilerini ortaya koyuyor.
Sigorta sektöründeki riskleri sıralayan ve PwC ile Finansal Yenilik Etüt Merkezi (Centre for the Study of Financial Innovation- CSFI) işbirliğinde 54 ülkeden 662 sektör temsilcisinin katılımı ile gerçekleştirilen anketin sonuçlarına göre, uluslararası ve yerel düzeylerde getirilen “yeni yasal düzenlemeler”, dünya genelinde sigorta sektörünün önündeki en büyük risk olarak görülüyor. Türkiye’de ise ilk sırada “doğal afetler”, ikinci sırada “aktüeryal varsayımlar” ve üçüncü sırada “risk yönetimi kalitesi” sektör için önde gelen riskler olarak yer alıyor.
PwC ve Finansal Yenilik Etüt Merkezi (Centre for the Study of Financial Innovation: CSFI) işbirliğinde gerçekleştirilen Sigortacılıkta Öngörülen Riskler Anketi 2013, sermaye yeterliliği ve şirketlerin işleyişine ilişkin getirilen yeni düzenlemelerin sigortacılık sektöründe maliyet ve yasal düzenlemelere uyum gibi sorunlara yol açabileceğini ortaya koyuyor.
Türkiye sonuçları
PwC ile CSFI işbirliğinde gerçekleştirilen ankete Türkiye’den 6’sı hayat sigortası, 9’u hayat dışı, 1’i reasürans, 3’ü broker ve 3’ü gözlemci olmak üzere 21 kurum temsilcisi katıldı.
Türkiye’den katılımcıların risk listesinin en başında doğal afet kaynaklı riskler yer aldı. Katılımcılardan biri “deprem modellemesindeki eksikliğe” dikkat çekti. 2. sırada yer alan aktüeryal varsayımlar dünya ortalamasının oldukça üstünde yer aldı. Bu alandaki yorumlardan birinde demografik değişikliklerin mevcut bireysel emeklilik sistemine uzun vadede olumsuz etkilerinin altı çizildi.
PwC Türkiye Sigorta Sektörü Lideri Talar Gül anket sonuçlarını şöyle değerlendirdi: “Katılımcıların ankete verdikleri cevaplara göre, Türkiye’deki risk sıralamasının dünya genelinden bazı alanlarda oldukça farklı olduğunu görüyoruz. Örneğin risk yönetimi kalitesi bizde 3.sırada yer alırken, dünya genelinde 7.sırada yer alıyor. Kurumsal yönetim ilkelerinin oluşturulmasına bağlı riskler ise Türkiye’de 8.sırada yer alırken, dünya genelinde 17.sırada yer alıyor. Bu sonuçlardan şirketlerin özellikle çerçeve risk yönetimi ve iç kontrol yapılarına istedikleri kadar odaklanamadıkları kaygısı çıkabilir.
Dünyada sıralamada gerilerde yer alan aktüeryal varsayımlar riski Türkiye’de 2. sırada bulunuyor. Bu durum Türkiye’de aktüeryal karşılık hesaplamalarının ve bunların etrafındaki belirsizliğin, özellikle finansal sonuçlat açısından, şirketler için başlıca risklerden birini oluşturduğunu gösteriyor. Dünyada üst üste 2 seferdir 1.sırada yer alan yasal düzenlemelere uyum riski ise Türkiye’de bu yıl 11.sırada yer aldı. Avrupa’nın ve dünyanın çok yakından takip ettiği ve uyum konusunda şirketlerin büyük bir risk olarak gördükleri Solvency II Direktif’inin Türkiye’deki şirketlerin gündeminden düşmüş gibi duruyor”
Katılımcılardan birinin, “Mevcut ekonomik ortam uzun vadeli aksiyon alınmasına izin vermiyor; kısa vadeli plan yapmanın da uzun vadede yan etkileri olacaktır” şeklindeki yorumu dikkat çekerken, bir diğer katılımcı da “Türk sigorta sektörü için, fiyatlama (aşırı rekabetten dolayı primlerin düşük olması) önümüzdeki birkaç yılda en önemli kaygı konusu olacak” değerlendirmesi yapıyor. Katılımcıların birçoğu motor branşlarında karsızlık sorununa dikkat çekiyor ve bu durumu sektörün en büyük kaygı kaynağı olarak değerlendiriyor.
Yönetim kalitesi ve iş uygulamalarıyla ilgili kaygılar da listede ilk 10’a giriyor.
Bunun aksine dünya endeksinde 6. sırada bulunan garantili ürünlerle ilgili riskler Türkiye’deki sıralamaların oldukça altında kaldı. Bu konuda anket katılımcılarından biri “azalan satışlarla birlikte çok büyük bir sorun yok, ancak bazı şirketler eski müşterilerine yüksek getiri garantili ürünler sunuyor, bu da mali zarara yol açacaktır. Yine de bunun etkisi borç ödeyememe riski yaratacak kadar ciddi olmayacaktır” yorumunu yaptı.
Türkiye’de üst sıradaki kaygılar:
• Doğal afetler
• Aktüeryal varsayımlar
• Risk yönetimi kalitesi
• İş uygulamaları
• Kurumsal Yönetim
Türkiye’de alt sıradaki kaygılar:
• Yasal düzenlemeler
• Politik gelişmeler
• Makroekonomik ortam
• Getiri garantili ürünler
Türkiye’de sigortacılık sektörünün tespit edilen risklerin yönetimi konusunda hazırlıklı olmadıkları da araştırmanın ortaya koyduğu sonuçlardan biri. Katılımcılara sorulan “tespit ettiğiniz risklerin idaresi konusunda sigortacılar sizce ne kadar hazırlıklılar?” sorusuna verilen yanıtlara göre Türkiye, 2,87 puan ile 2,95 olan dünya ortalamasının altında puan aldı. Katılımcılardan birinin “Sektör bu risklere çok hazırlıklı değil ve durumu iyileştirmek için de çok fazla çaba göstermiyor” şeklindeki yorumu, bu konudaki yaklaşımı özetliyordu.
Dünya genelinde anket sonuçları
54 ülkeden 622 sektör temsilcisinin ve sektör gözlemcisinin katılımı ile gerçekleştirilen araştırma önümüzdeki 2-3 yıl için öngörülen en büyük riskleri belirlemeyi hedefliyor. Düzenlemelere ilişkin riskler, Kuzey Amerika, Avrupa ve Uzak Doğu/Pasifik de dahil olmak üzere tüm büyük piyasalarda ilk sırada yer alıyor.
Araştırma, dünya sigortacılık sektörü açısından hazırlıkları yedi yılı aşkın süredir süren ve Avrupa genelinde hem sigortacılık düzenlemelerine yeknesaklık getirecek hem de yeni sermaye kuralları getirecek olan Solvency II Direktifi’nin en önemli kaygıların başında yer aldığını ortaya koydu. Avrupa Birliği üyesi olmayan birçok ülke de kendi sermaye ve sigortacılık düzenlemelerine son şeklini vermek için bu direktifin sonuçlarını ve uygulamasını bekliyor.
En son ankete kıyasla üst sıralara tırmanan bir diğer risk ise dünya genelinde 4. sırada yer alan “iş uygulamaları”. Bu risk Türkiye’nin de arasında bulunduğu Orta Doğu/Asya bölgesinde en önemli risk olarak görülüyor. Şirketler ve düzenleyici kuruluşların yanlış uygulamaları ortadan kaldırmak için yaptığı çalışmalara rağmen, bu özellikle de satış baskısının yoğun olduğu ekonomik kriz döneminde hala büyük risk olarak görülüyor.
Araştırmanın ortaya çıkardığı en önemli kaygılar arasında dünya genelindeki listede 2. sırada “yatırım performansı” ve 3. sırada “makro ekonomik ortam” bulunuyor. Bu durum yıllardır süren düşük faiz oranları ve yoğun rekabete maruz kalan sigorta sektörün üzerindeki baskıları artırıyor. En temel kaygılardan bir diğeri ise 6. sırada gelen getiri garantisi sunan ancak günümüzdeki düşük faiz oranları ile kârlı olarak finanse edilemeyen getiri garantili ürünler.
Sigortacılıkta Öngörülen Riskler Anketi, afetlerin sıklığının artması ve tazminat maliyetlerinin yükselmesi nedeniyle 5. sıradaki doğal afetler kategorisinde sigortacılık riskleri hakkında kaygıların sürdüğünü gösteriyor.
Araştırmanın editörü David Lascelles’e göre: “Sektörün karşı karşıya olduğu en büyük risklerin, riskleri azaltması gereken yasal düzenlemeler alanından gelmesi çok ironik, özellikle de faaliyet ve sigorta ile ilgili koşulların ağır olduğu bu dönemde. Bu baskıların yönetimin baskılarla başa çıkma kabiliyeti ile ilgili artan kaygılara yansıması da çok doğal.”
PwC’nin küresel sigorta lideri David Law ise şunları söyledi: “Bir kez daha yasal düzenlemeler bir numaralı risk olarak karşımıza çıkıyor. Belirsiz makro ekonomik ortam ve azalan yatırım performansı da kaygılar listesinin ilk sıralarında yer almaya devam ediyor. Bu zorluklarla başa çıkabilmek yöneticilerin en önemli önceliklerinden biri.Bununla birlikte sigortacıların sadece bu tekrarlayan sorunlara odaklanması ufukta görünen diğer tehdit ve fırsatları kaçırmalarına neden olabilir. Sektör, teknoloji ve müşteri beklentileri açısından çok büyük değişimden geçiyor. Bu değişimler sonucunda sigortanın nasıl satıldığı, riskin nasıl fiyatlandığı ve hatta sigortanın ne anlama geldiği bile yeniden şekilleniyor. Bu gelişmeler, sektöre yeni girecek şirketlerin önünü açabilir ya da diğer finansal hizmetler sektörü oyuncularının kârlı işletmeler kurmasını sağlayabilir.”
PwC ve CSFI / Sigortacılıkta öngörülen riskler anketi – 2013
Dünya Türkiye
1 Yasal düzenlemeler 1 Doğal afetler
2 Yatırım performansı 2 Aktüeryal varsayımlar
3 Makro-ekonomik ortam 3 Risk yönetimi kalitesi
4 İş uygulamaları 4 Yatırım performansı
5 Doğal afetler 5 İş uygulamaları
6 Getiri garantili ürünler 6 Sermaye bulabilme
7 Risk yönetimi kalitesi 7 Repütasyon
8 Yönetim kalitesi 8 Kurumsal Yönetim
9 Uzun vadeli yükümlülükler 9 Yönetim kalitesi
10 Politik müdahaleler 10 Makro-ekonomik ortam
11 Dağıtım kanalları 11 Yasal düzenlemeler
12 Aktüeryal varsayımlar 12 Uzun vadeli yükümlülükler
13 İnnovasyon 13 Dağıtım kanalları
14 Repütasyon 14 İnnovasyon
15 Değişim Yönetimi 15 Arka ofis
16 Sermaye bulabilme 16 İklim değişikliği
17 Kurumsal Yönetim 17 Getiri garantili ürünler
18 İklim değişikliği 18 Terörizm
19 İnsan kaynağı 19 Suç
20 Ürün geliştirme 20 Değişim Yönetimi
21 Sosyal medya 21 İnsan kaynağı
22 Suç 22 Reasürans
23 Karmaşık yapıdaki araçlar 23 Çevre kirliliği/ kirlilik
24 Reasürans 24 Ürün geliştirme
25 Arka ofis 25 Sosyal medya
26 Çevre kirliliği/ kirlilik 26 Politik müdahaleler
27 Terör 27 Karmaşık yapıdaki araçlar
Editöre Notlar:
– Sigortacılıkta Öngörülen Riskler Anketi araştırması, 2013 yılının Mart ve Nisan aylarında 54 ülkeden 662 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir. Ankete katılanların dağılımı şu şekildedir:
% | |
Hayat dışı | 35 |
Hayat sigortası | 26 |
Reasürans | 7 |
Sigortacılar | 6 |
Gözlemciler | 26 |
– Araştırma, finansal riskler üzerine CSFI tarafından uzun süredir gerçekleştirilen Banana Skins serisinin sonuncusu. Bundan önceki Insurance Banana Skins araştırmaları 2007, 2009 ve 2011 yıllarında gerçekleştirilmişti. Araştırmaları CSFI’ın internet sitesinden www.csfi.org ya da PwC’nin internet sitesinden www.pwc.com indirebilirsiniz.
PwC Türkiye
PwC, 158 ülkedeki 180.000’i aşkın çalışanı kurduğu güçlü ilişkilerle müşterileri için uygulamaya dönük öneriler geliştirmek amacıyla düşünce, deneyim ve çözümlerini paylaşır. PwC 1981 yılından beri faaliyet gösterdiği Türkiye’de, İstanbul’da iki, Ankara’da, Bursa’da ve İzmir’de birer ofis olmak üzere toplam 5 ofiste 33 ortak ve yaklaşık 1,350 kişilik profesyonel kadrosu ile Türk iş dünyasının aradığı değeri yaratmak için hizmet sunmaktadır.
Haberler
Dicle Elektrik’ten Ekosisteme Sürdürülebilir Aydınlatma Çözümü
Sokak ve cadde aydınlatmalarında öncü bir yeniliğe imza atan Dicle Elektrik, EPDK Ar-Ge Komisyonu tarafından onaylanan “Makaralı Aydınlatma Direği” projesini titiz bir çalışmanın ardından başarıyla hayata geçirdi. Tasarruf sağlayan proje hakkında konuşan Dicle Elektrik Genel Müdürü Yaşar Arvas, aydınlatma direklerinin yaygınlaşmasıyla elektrik sektöründe sıkça kullanılan sepetli kamyonetlerin kullanımının azalacağını, böylece her 100 kilometrede yüzde 30’a varan bir karbon ayak izi azalması sağlanabileceğini ifade etti.
Hizmet bölgesinde bulunan 6 ilde çevre odaklı sürdürülebilir çalışmalara imza atan Dicle Elektrik, devrim niteliğinde kabul edilebilecek bir projesini daha tamamladı. Dicle Elektrik Ar-Ge Merkezi mühendislerinin fikrinden doğan ve 18 aylık titiz bir çalışmanın ardından hayata geçirilen çevre ve çalışan dostu “Makaralı Aydınlatma Direği” projesi başarıyla tamamlandı.
Hem iş güvenliğine hem de çevre korumasına katkı
Makaralı Aydınlatma Direği projesinin, hem teknik hem de tasarım açısından aydınlatma sistemlerini iyileştirmek amacı taşıdığını belirten Dicle Elektrik Ar-Ge Direktörü Dr. Mustafa Çelikpençe, projenin detayları hakkında açıklamalarda bulundu. Dr. Çelikpençe, “Projemizle birlikte iş kazalarını azaltmak, zaman ve maliyet optimizasyonu sağlamak, personel iş yükünü hafifletmek ve aydınlatma sistemlerindeki sorunları hızlıca çözerek kullanıcı memnuniyetini artırmak hedefleniyor.
Yeni aydınlatma direklerimizden Diyarbakır Genel Müdürlük binamız önünde iki adet prototipi de sergiliyoruz. Bu yeni tasarım direkler, mevcut direklerin üzerine eklenen yeni bir konsol ile birlikte hareketli armatür mekanizmalarıyla donatıldı. Aydınlatmanın yanı sıra kamera, GSM, hoparlör gibi ekipmanlarla da entegre edilebilecek esneklikte tasarlanan direkler; hırsızlık benzeri olaylara maruz kalarak zarar görmesini engellemek için vandal kilit sistemi ile koruma altına alındı” diye konuştu.
“Karbon ayak izi yüzde 30’a varan oranda azalacak”
EPDK Ar-Ge Komisyonu tarafından onaylanan proje hakkında açıklamalarda bulunan Dicle Elektrik Genel Müdürü Yaşar Arvas, projenin yaygınlaşması ile elektrik sektöründe sıkça kullanılan sepetli kamyonetlerin kullanımının azalacağını, böylece her 100 kilometrede yüzde 30’a varan bir karbon ayak izi azalması beklendiğini ifade etti. Arvas, Dicle Elektrik olarak elektrik dağıtım sektöründe sürdürülebilir ve yenilikçi çözümlerle kamuoyunun huzuruna çıkmaktan mutluluk duyduklarını belirterek, “Ar-Ge çalışmalarına büyük önem veriyoruz. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan Ar-Ge Merkezi açma izni alan ilk elektrik dağıtım şirketi olduk. Patent portföyümüzü genişletiyor olmaktan memnuniyet duymakla birlikte bu projenin çalışan güvenliğine yönelik olması ayrıca gurur verici. Bu kritik aşamanın ardından patent süreçlerine de başladık. Projenin tüm süreçlerinde emeği geçen Dicle Ar-Ge Merkezi çalışma arkadaşlarımızı tebrik ediyorum.” diye konuştu.
Haberler
Türk Loydu, klaslamanın en önemli kuruluşu IACS’ın 12. üyesi oldu
Türk Loydu, Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün danışmanı statüsünde uluslararası bir kuruluş olan IACS’ın 12. üyesi olarak kabul edildi. Uluslararası Klaslama Kuruluşları Birliği (IACS) üyeliği, uluslararası deniz emniyeti, çevre koruma ve sürdürülebilirlik gibi kritik alanlarda Türk Loydu’nun etkisini artırarak, Türk denizcilik sektörünün uluslararası düzeyde daha fazla söz sahibi olmasına katkı sağlayacak.
1930’lara dayanan çalışmalarıyla resmi olarak 11 Eylül 1968 yılında kurulan, güvenli gemilere ve temiz denizlere adanmış olmanın yanı sıra, Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün danışmanı statüsünde uluslararası bir kuruluş olan IACS; teknik destek, uyumluluk doğrulaması, araştırma ve geliştirme yoluyla deniz güvenliği ve düzenlemelerine benzersiz bir katkı sağlıyor. Dünyanın kargo taşıma tonajının %90’ından fazlası, IACS üyelerinin belirlediği sınıflandırma, inşaat ve ömür boyu uyumluluk kuralları ve standartları kapsamında yer alıyor. 2001 yılında SWEDAC’tan ISO 17021 standardına göre akreditasyon alarak bu kapsamda akredite edilen ilk ulusal kuruluş olan Türk Loydu Vakfı, 2006’ya gelindiğinde Paris Mou Yüksek Performans Listesi’nde ilk kez yer alan ve Avrupa Birliği’nden onaylanmış kuruluş olarak tescil ediliyor. 2011 yılında da küresel klaslama pazarının en önemli kuruluşu olan IACS tarafından klas kuruluşu statüsü ile tescil edilen Türk Loydu, günümüzde resmi olarak IACS üyeliğine hak kazanarak, birliğin 12. üyesi oluyor.
Konuyla ilgili olarak Türk Loydu tarafından, “Cumhuriyetimizin 100. yılında büyük onur!” başlığıyla servis edilen açıklamada, şu ifadeler kullanılıyor: “Günümüzde Türk Loydu, denizcilik sektörü başta olmak üzere enerjiden imalata, savunma sanayiinden lojistiğe kadar tüm sektörlerde; klaslama, denetim, kalite yönetim ve ileri mühendislik gibi birçok alanda hizmet veriyor. Çok sayıda bilimsel ve teknik konferanslarda yer almanın yanı sıra aynı zamanda eğitimler veriyor, çok sayıda öğrenciye burs desteği sağlıyor. 1962 yılında Gemi Mühendisleri Odası tarafından kurulan Türk Loydu bugüne kadar yaklaşık 3000 adet geminin klaslama hizmetinin yanı sıra, Türkiye ekonomisinin can damarı olan dünyaya mal olmuş projelere de imza atıyor. 61 yıllık tarihinde altmış biri aşkın dev proje, Türk Loydu’nun da imzası ve çalışmalarıyla hayata geçti. İstanbul Havalimanı, Akkuyu Nükleer Güç Santrali, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü, 1915 Çanakkale Köprüsü, Yüksek Hızlı Tren, TCG Anadolu Gemisi, Nene Hatun Sondaj Gemisi, Rize-Artvin Havalimanı, birçok futbol stadyumu bunlardan sadece birkaçıdır. Klaslama, yasal sertifikasyon, test, muayene, belgelendirme ve onaylanmış kuruluş hizmetlerini 2017 yılından itibaren Türk Loydu Uygunluk Değerlendirme Hizmetleri A.Ş. bünyesinde yerine getiren Türk Loydu Vakfı, fiziki alanlarının yeterliliği ve gelişmeye açık oluşu ile büyüme yolunda hızla ilerliyor. Türk Loydu, Türkiye’nin milli kuruluşudur. Yetkisi olan alanlar hemen hemen Türkiye’nin ekonomisine katkı sağlayan sektörlerin tamamını içermektedir ve IACS üyeliğimiz ile büyümenin, gelişmenin ve ülkemize katkı sağlamanın faydası ve gururu 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti’nindir.”
Haberler
Su kaynaklarımızı korumamıza yardımcı olacak yöntemler
Su, dünyamızdaki yaşamın kaynağı ve canlı ekosisteminin hayatını devam ettirebilmesi için de ihtiyaç duyduğu en temel öğe. Dünyamızın milyonlarca yıldır sürdürdüğü ve kendi kendini temizleyerek canlılara hayat veren su döngüsü, yine insan etkisi ile son yıllarda iyice bozulmaya başladı. Bilinçsiz su kullanımı ve tüketimi, hızlı sanayileşme, büyüyen şehirler ve yanlış tarım uygulamaları gibi birçok farklı faktör suyumuzun kirlenmesine ve kendi içerisindeki döngüsünün bozulmasına yol açıyor. Yarattığımız bu kirliliğe ve su döngüsüne verdiğimiz zarara dur diyecek olan da yine bizleriz. 150 yılı aşkın köklü geçmişiyle müşterilerine hizmet veren Generali Sigorta, 22 Mart Dünya Su Günü’nde suyumuzu nasıl temiz tutabileceğimiz, israf etmeden kullanabileceğimiz ve koruyabileceğimize dair ipuçlarını paylaştı.
Atıklar doğrudan suya boşaltılmamalı
Suyumuzu en çok kirleten öğelerden birinin bilinçsiz ve kontrolsüz şekilde doğaya bırakılan atıklar olduğu biliniyor. En basit haliyle gün içerisinde mutfaktan boşaltılan ve suya karışan yemek artıkları, kullanılmış yağlar, suya atılan peçete ve kağıtlar, kanalizasyona dökülen atıklar doğrudan suya karışarak kirlenmesine neden oluyor. Bu da suyun temas ettiği toprağın kirlenmesi ve kendi içindeki dengesinin bozulmasına, aynı zamanda da bu suları tüketen evcil hayvan ya da insanların hastalanmasına yol açıyor. Atık kontrolünün hem bireysel hem de şirketler ya da kamu kurumları tarafından çok iyi yapılması, suyun korunması ve temiz tutulması için atılabilecek en önemli adımlardan.
Suyu boşa kullanımı engellenmeli
Suyumuz, hayatımızı devam ettirmemiz için ihtiyaç duyduğumuz en önemli kaynak. Bunun için de tek damlasının bile israf edilmemesi, boşa akıtılmaması ve kullanılmaması çok önemli. Özellikle evlerin içerisinde elde bulaşık yıkamak, el yıkarken ya da diş fırçalarken suyu boşa akıtmak, bozuk su tesisatlarını tamir ettirmemek, sık ve gereksiz yere araç yıkatmak, bahçe sulama gibi işlemler için damlama gibi etkin yöntemleri kullanmamak suyun israf edildiği örnekler arasında. Bu ve benzeri kullanım yanlışlarının da önüne geçerek suyumuzu koruma altına almak ise çok önemli.
Plastik kullanımından vazgeçilmeli
Suyumuzu en çok kirleten maddelerden biri de plastik. Günlük hayatımızda birçok noktada kullandığımız ve doğaya doğrudan zarar veren plastikler, suyun içerisinde yüzlerce yıl bozulmayarak kirletici özelliklerini koruyor. Bunun için plastik poşetler, şişe sular gibi ürünlerin kullanımının sıfıra indirilmesi gerekiyor. Doğaya bırakılan her bir plastik madde, canlı ekosistemini de doğrudan etkileyerek yaşam alanlarını tahrip ediyor.
Çevreyi kirleten ürünlerin kullanımı azaltılmalı
Gün içerisinde sıkça kullanılan, plastiğin yanı sıra geri dönüştürülemeyen farklı materyallerden oluşan ürünlerin kullanımı da suyumuzu kirleten unsurlar arasında. Deodorant, parfüm gibi ürünlerin hem üretimi hem de kullanımı sırasında yapılan hatalar da su kaynaklarının uzun vadede farklı kimyasallarla kirlenmesine neden oluyor. Yine buna benzer kişisel bakım ürünleri ve kozmetikler de suyun kirlenmesini sağlıyor. Bu ürünlerin kullanımı sonrasında yıkanması sırasında karışan kimyasal maddeler, su kaynaklarına ulaşarak doğanın dengesinin bozulmasına yol açıyor. Bunun için doğa dostu olan, sertifikalı ve kirlenmeyi azaltacak ürünlerin tercih edilmesi de etkili bir yöntem olabilir.
Deniz, göl ve nehirlerin temiz tutulması gerekiyor
Su döngüsünün en önemli parçalarından biri olan ve ana su kaynakları arasında da sayılan denizlerin, göllerin ve nehirlerin de kirletilmemesi ve korunması gerekiyor. Bu su kaynaklarına çöp atılmaması, var olan çöplerin temizlenmesi ve hiçbir şekilde atık karıştırılmaması suyun korunması için çok önemli. Özellikle su döngüsünün önemli bir parçası olan tatlı su kaynaklarının kirletilmemesi için bireysel olarak harekete geçilmesi canlı hayatın devamlılığı için de gerekli noktalardan biri olarak öne çıkıyor.
Pil atıklarına dikkat edilmesi
Günlük hayatta bir güç kaynağı olarak kullanılan piller, suyu ve toprağı kirleten en önemli maddeler arasında. İçerisinde bulunan cıva, kurşun, nikel gibi ağır metaller, atık olarak doğaya bırakıldıklarında uzunca bir süre kirlenmeye sebebiyet verebiliyor. Bu sebeple pillerin mutlaka toplanması, uygun alanlara atık olarak bırakılması, imha edilmesi ya da geri dönüştürülmesi gerekiyor. Pillerin suya hiçbir şekilde temas ettirilmemesi büyük önem taşıyor.
-
Madencilik5 yıl önce
İş Makinesi Sektörü Almanya’da Buluşuyor
-
Diğer Gıda & İçecek5 yıl önce
Propolisi Türkiye’den Dünyaya İhraç Eden Kadın
-
Haberler9 yıl önce
Türk Havayolları ve Boeing uzun vadeli işbirliği anlaşması imzaladı.
-
Diğer İmalatlar5 yıl önce
CITS’in Genel Müdürü Ertan Göral oldu
-
Sanayi3 yıl önce
Saha İstanbul Çorumlu sanayicilerle buluştu
-
Lojistik4 yıl önce
Linde’ye EcoVadis’den ikinci kez altın madalya!
-
Haberler4 yıl önce
Akıllı sel bariyerleri, sel baskınlarının önüne geçecek
-
İMALAT4 yıl önce
Atlas Copco’dan sanayiye enerji tasarruf sağlayacak 10 öneri
-
Yeni Teknolojiler4 yıl önce
Ulusal siber sınırlar gerçek ülke sınırları kadar önemli
-
Otomotiv4 yıl önce
CHEP Türkiye’de üst düzey atama
-
Makina & Ekipman4 yıl önce
Rockwell Automation siber güvenlik şirketi OYLO’yu satın aldı
-
İMALAT4 yıl önce
Coşkunöz Holding’in Dönüşüm Proje Koordinatörü Evren Özbanazi oldu