Connect with us

Haberler

Binalarda depremi en çok çatılar hissediyor

Yayın tarihi

-

 

Marmara depreminin üzerinden 14 yıl geçti ama çatılarımız hâlâ depreme hazır değil!

 

Türkiye’de 17 Ağustos denildiğinde herkesin aklına ilk olarak aynı şey gelir: Deprem… Bundan tam 14 yıl önce 1999 yılında gerçekleşen Marmara depreminin yaraları sarıldı, acı gerçekler unutuldu. Ta ki 2011 yılındaki Van depremi yaşanıncaya kadar… Türkiye, deprem kuşağı üzerinde yer alıyor. Ülkemizde 81 ilin 55’i birinci derece deprem bölgesinde ve nüfusumuzun yüzde 95’i deprem tehdidi altında yaşıyor. Bu yüzden deprem gerçeğini görmezden gelmek yerine onunla yüzleşmemiz gerekiyor. Ülkemizdeki konutların 12 milyona yakını gecekondu ve kayıtsız konutlardan oluşuyor. Konut stoğunun yüzde 60’ını 20 yaşın üzerindeki binalar oluşturuyor. Tüm bunlara ek olarak göz ardı edilen hayati bir konu var, o da çatılar… Çatılar bina içinde depremi en çok hisseden kısım. Ve buna rağmen Türkiye’de yaklaşık 16 milyon binanın çatısı depremle yüzleşmeye hazır olmayan, geleneksel uygulama metotları ve malzemelerle yapılmış eski usul çatılar.

ÇATIDER Yönetim Kurulu Başkanı M. Nazım Yavuz

ÇATIDER Yönetim Kurulu Başkanı M. Nazım Yavuz

Çatılar konusunda, kamuoyunu ve sektörü bilinçlendirme amacı ile üretici, distribütör ve uygulayıcı firmaların desteğiyle 11 yıldır faaliyet gösteren Çatı Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin (ÇATIDER) Yönetim Kurulu Başkanı M. Nazım Yavuz, ülkemizdeki 16 milyon çatının depremde oluşabilecek büyük risklere davetiye çıkardığını vurguladı. ÇATIDER Başkanı Yavuz, “Deprem anında güvende olabilmemiz için yapıların temelden çatıya kadar her bölümünün dikkatli projelendirilmesi ve inşa edilmesi gerekiyor. Bu bağlamda depreme karşı dayanıklı bina yapılırken; binanın mimarisi, zemin etütleri, zemin kalitesi, mukavemet ve taşıma hesapları, kullanılacak demir donatı, beton tip ve kaliteleri ile yapı malzemeleri ve inşaat teknikleri çok önemli. Tüm bunlar kadar önemli bir diğer konu ise küçük çaplı depremlerde bina yıkılmasa bile ciddi can ve mal kayıplarına yol açabilecek çatılar… Çünkü binada depremi en çok çatılar hissediyor, dolayısıyla en çok çatılar etkileniyor.” dedi.

Depremde sadece çatı malzemelerinin ağırlığı değil tüm sistem önemli

ÇATIDER Başkanı Yavuz, çatının bütün bir sistem olduğuna dikkat çekerek depremde çatıların davranışı söz konusu olduğunda sadece çatı kaplama malzemelerinin ağırlığının düşünülmemesi gerektiğini belirtti. Nazım Yavuz, depremde yerinde kalacak, hasar görmeyecek ve çevresinde tehlike yaratmayacak çatılar için gerekli püf noktalarını anlattı.

Çatı depremde yıkılmayacak, parçaları çevreye savrulmayacak şekilde yapılmalı

Yavuz, “Güvenli çatı yapımında yapının tipine göre mimar veya mühendis tarafından hesaplanmış, tüm detaylarıyla çizilmiş, malzemeleri tarif edilmiş bir projenin olması gerekiyor. Çatı bütünü içindeki, özellikle kalkan duvar, parapet, baca gibi yapı bileşenleri deprem sırasında yıkılmayacak, yapıdan ayrılarak çevreye savrulmayacak şekilde projelendirilmeli ve projeye uygun olarak inşa edilmeli. Projelendirmede bölgesel iklim şartları dikkate alınmalı. Proje, özellikle karlı bölgelerde üzerinde kar birikmiş çatının, aynı zamanda rüzgar ve deprem etkisi altındaki davranışı dikkate alınarak yapılmalı.” dedi.

Çatılarda kullanılacak malzemelerin de önemli olduğunu vurgulayan Yavuz, yapının tipine, coğrafi konuma ve standartlara uygun doğru malzemelerin, ürün kullanım kılavuzlarına uygun olarak kullanılması gerektiğini söyledi. Yavuz, projede tarif edilen malzemelerin proje sahibinin onayı olmadan ve projede gerekli revizyonlar yapılmadan değiştirilmemesi gerekliliğinin de altını çizdi.

Fırtına ve depremde uçan çatılara karşı çatının binaya iyi bağlanması gerekiyor

Çatıların rüzgar ve deprem bağlantılarının hayati önem taşıdığını kaydeden Yavuz, şiddetli rüzgarlı havalarda olduğu gibi depremlerde de sıklıkla rastlanan çatı uçma olaylarının önüne geçilebilmesi için özellikle çatının binaya doğru bağlanmasına özen gösterilmesi gerektiğini belirtti.

Sağlam çatılar için sadece çivi değil vida ve ankraj sistem kullanılmalı

Çatıların deprem olmasa bile binadaki durumları gereği sürekli basınç ve çekmeye maruz kaldığını hatırlatan Yavuz, “Çatıların betonarme malzemeye bağlantıları, her yönde gelebilecek yükleri alabilecek şekilde uygulanmalı. Sadece çivilerle yapılan bağlantılarda uzun vadede performans düşer. Vida ve ankraj sistemleri kullanılmayan yani betonarme yapıya sabitlenmeyen yanlış uygulamalar, bu noktalarda zayıflığı ve deprem açısından ciddi riskleri oluşturur.” diye konuştu.

Çatıda sadece dikey kuvvetler değil depremdeki yatay yükler de hesaba katılmalı

Türkiye’de çatıların sadece dikey kuvvetler göz önüne alınarak, zaman zaman işin ehli olmayan kişiler tarafından yapıldığına dikkat çeken Yavuz, depremdeki yatay yükleri karşılayan çapraz bağlantıların çatı, kolon, makas düzlemlerinde yapılmaması veya eksik yapılmasının deprem anında hasar ve yıkımlara sebep olduğunu ifade etti. Yavuz, çatıda var olabilecek ve deprem sırasında daha kuvvetli yüklere dönüşebilen kar yükü gibi hususların da dikkate alınarak bağlantıların yapılması gerektiğini söyledi.

Uygun malzeme ve doğru montaj hayat kurtarır

Deprem sırasında kalkan duvarların devrilmeleri ya da en azından sıva parçalarının düşmesi sık görülen bir durum. Bu da zaten panik halinde olan kişilerin üstlerine yıkılan ya da düşen parçalar nedeniyle can kaybına yol açabiliyor. Bu noktada Yavuz, mimarların çatıları uygun malzeme ve doğru montajla, yıkılmayacak şekilde tasarlamaları gerektiğini ifade etti.

Çatı uygulamasını yapacak firma ve ustaya dikkat!

Çatı imalatını yapacak firma ve çatı ustalarının önemine de değinen Yavuz, “Çatılarda çalışacak kişilerin çatı sistemleri, çatı yapımı ve teknikleri, yüksekte çalışma ve iş güvenliği konularında eğitimleri ve sertifikaları olmalı, sosyal sigortalar ile ilgili güncel mevzuata uyulmalı. Yapılan iş her safhasında çatı konusunda uzman bir teknik eleman tarafından kontrol altında tutulmalı. Biz ÇATIDER olarak sektörün ihtiyaç duyduğu uzman uygulama usta ve teknikerleri eğitiyoruz.” dedi.

Çatılarla ilgili tek uzman başvuru mercii ÇATIDER

Tüketicilerin, mimar, mühendis ve müteahhitlerin çatılarla ilgili her türlü konuda bu alandaki tek başvuru mercii olan ÇATIDER’e başvurabileceklerini açıklayan Yavuz, bugüne kadar 452 kişiye çatıcılık eğitimi vererek usta ve çıraklar yetiştirdiklerini, 2007-2008 yıllarında Türkiye genelinde 25 il veya ilçede 29 Mimarlar Odası’nda 1.150 mimara “Çatı Sistemleri Eğitimleri” verdiklerini anlattı. ÇATIDER’in geliştirdiği “Çatıcılık Mesleki Eğitim Müfredatı”nın bugün okullarda referans alınarak uygulandığını belirten Yavuz, derneğin çatı sektörü ile ilgili meslek standartlarını hazırladığını ve en son Mayıs ayında bu standartlardan birinin yürürlüğe girdiğini ifade etti.

Yavuz, 2012 yılı başından itibaren inşaatlarda sertifikalı işçi çalıştırılmasının zorunlu hale gelmesi sonucunda çatı ustalarının belgelendirilmesine yönelik olarak ÇATIDER’de düzenlenen kurslarda, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), İŞKUR ve ÇATIDER onaylı Çatı Ustası Belgesi verdiklerini, şimdiyse Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği ile Türkiye genelindeki 22 meslek okulunda verilecek kurslar için hazırlandıklarını söyledi. ÇATIDER’in hazırladığı “Çatı Kaplama Malzemeleri Uygulama Detayları Kılavuzu”nun inşaat sektörü ve akademik açıdan Türkiye’de ilk ve tek olduğunu bildiren Yavuz, depreme karşı güvenli çatılar inşa etmek için bu yayının önemli bir kılavuz olduğunu vurguladı.

Haberin Devamı
Advertisement
Yorum yap

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haberler

Dicle Elektrik’ten Ekosisteme Sürdürülebilir Aydınlatma Çözümü

Yayın tarihi

-

Yazar:

Sokak ve cadde aydınlatmalarında öncü bir yeniliğe imza atan Dicle Elektrik, EPDK Ar-Ge Komisyonu tarafından onaylanan “Makaralı Aydınlatma Direği” projesini titiz bir çalışmanın ardından başarıyla hayata geçirdi. Tasarruf sağlayan proje hakkında konuşan Dicle Elektrik Genel Müdürü Yaşar Arvas, aydınlatma direklerinin yaygınlaşmasıyla elektrik sektöründe sıkça kullanılan sepetli kamyonetlerin kullanımının azalacağını, böylece her 100 kilometrede yüzde 30’a varan bir karbon ayak izi azalması sağlanabileceğini ifade etti.

Hizmet bölgesinde bulunan 6 ilde çevre odaklı sürdürülebilir çalışmalara imza atan Dicle Elektrik, devrim niteliğinde kabul edilebilecek bir projesini daha tamamladı. Dicle Elektrik Ar-Ge Merkezi mühendislerinin fikrinden doğan ve 18 aylık titiz bir çalışmanın ardından hayata geçirilen çevre ve çalışan dostu “Makaralı Aydınlatma Direği” projesi başarıyla tamamlandı.

Hem iş güvenliğine hem de çevre korumasına katkı
Makaralı Aydınlatma Direği projesinin, hem teknik hem de tasarım açısından aydınlatma sistemlerini iyileştirmek amacı taşıdığını belirten Dicle Elektrik Ar-Ge Direktörü Dr. Mustafa Çelikpençe, projenin detayları hakkında açıklamalarda bulundu. Dr. Çelikpençe, “Projemizle birlikte iş kazalarını azaltmak, zaman ve maliyet optimizasyonu sağlamak, personel iş yükünü hafifletmek ve aydınlatma sistemlerindeki sorunları hızlıca çözerek kullanıcı memnuniyetini artırmak hedefleniyor.

Yeni aydınlatma direklerimizden Diyarbakır Genel Müdürlük binamız önünde iki adet prototipi de sergiliyoruz. Bu yeni tasarım direkler, mevcut direklerin üzerine eklenen yeni bir konsol ile birlikte hareketli armatür mekanizmalarıyla donatıldı. Aydınlatmanın yanı sıra kamera, GSM, hoparlör gibi ekipmanlarla da entegre edilebilecek esneklikte tasarlanan direkler; hırsızlık benzeri olaylara maruz kalarak zarar görmesini engellemek için vandal kilit sistemi ile koruma altına alındı” diye konuştu.

“Karbon ayak izi yüzde 30’a varan oranda azalacak”
EPDK Ar-Ge Komisyonu tarafından onaylanan proje hakkında açıklamalarda bulunan Dicle Elektrik Genel Müdürü Yaşar Arvas, projenin yaygınlaşması ile elektrik sektöründe sıkça kullanılan sepetli kamyonetlerin kullanımının azalacağını, böylece her 100 kilometrede yüzde 30’a varan bir karbon ayak izi azalması beklendiğini ifade etti. Arvas, Dicle Elektrik olarak elektrik dağıtım sektöründe sürdürülebilir ve yenilikçi çözümlerle kamuoyunun huzuruna çıkmaktan mutluluk duyduklarını belirterek, “Ar-Ge çalışmalarına büyük önem veriyoruz. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan Ar-Ge Merkezi açma izni alan ilk elektrik dağıtım şirketi olduk. Patent portföyümüzü genişletiyor olmaktan memnuniyet duymakla birlikte bu projenin çalışan güvenliğine yönelik olması ayrıca gurur verici. Bu kritik aşamanın ardından patent süreçlerine de başladık. Projenin tüm süreçlerinde emeği geçen Dicle Ar-Ge Merkezi çalışma arkadaşlarımızı tebrik ediyorum.” diye konuştu.

 

Haberin Devamı

Haberler

Türk Loydu, klaslamanın en önemli kuruluşu IACS’ın 12. üyesi oldu

Yayın tarihi

-

Yazar:

Türk Loydu, Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün danışmanı statüsünde uluslararası bir kuruluş olan IACS’ın 12. üyesi olarak kabul edildi. Uluslararası Klaslama Kuruluşları Birliği (IACS) üyeliği, uluslararası deniz emniyeti, çevre koruma ve sürdürülebilirlik gibi kritik alanlarda Türk Loydu’nun etkisini artırarak, Türk denizcilik sektörünün uluslararası düzeyde daha fazla söz sahibi olmasına katkı sağlayacak.

1930’lara dayanan çalışmalarıyla resmi olarak 11 Eylül 1968 yılında kurulan, güvenli gemilere ve temiz denizlere adanmış olmanın yanı sıra, Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün danışmanı statüsünde uluslararası bir kuruluş olan IACS; teknik destek, uyumluluk doğrulaması, araştırma ve geliştirme yoluyla deniz güvenliği ve düzenlemelerine benzersiz bir katkı sağlıyor. Dünyanın kargo taşıma tonajının %90’ından fazlası, IACS üyelerinin belirlediği sınıflandırma, inşaat ve ömür boyu uyumluluk kuralları ve standartları kapsamında yer alıyor. 2001 yılında SWEDAC’tan ISO 17021 standardına göre akreditasyon alarak bu kapsamda akredite edilen ilk ulusal kuruluş olan Türk Loydu Vakfı, 2006’ya gelindiğinde Paris Mou Yüksek Performans Listesi’nde ilk kez yer alan ve Avrupa Birliği’nden onaylanmış kuruluş olarak tescil ediliyor. 2011 yılında da küresel klaslama pazarının en önemli kuruluşu olan IACS tarafından klas kuruluşu statüsü ile tescil edilen Türk Loydu, günümüzde resmi olarak IACS üyeliğine hak kazanarak, birliğin 12. üyesi oluyor.

Konuyla ilgili olarak Türk Loydu tarafından, “Cumhuriyetimizin 100. yılında büyük onur!” başlığıyla servis edilen açıklamada, şu ifadeler kullanılıyor: “Günümüzde Türk Loydu, denizcilik sektörü başta olmak üzere enerjiden imalata, savunma sanayiinden lojistiğe kadar tüm sektörlerde; klaslama, denetim, kalite yönetim ve ileri mühendislik gibi birçok alanda hizmet veriyor. Çok sayıda bilimsel ve teknik konferanslarda yer almanın yanı sıra aynı zamanda eğitimler veriyor, çok sayıda öğrenciye burs desteği sağlıyor. 1962 yılında Gemi Mühendisleri Odası tarafından kurulan Türk Loydu bugüne kadar yaklaşık 3000 adet geminin klaslama hizmetinin yanı sıra, Türkiye ekonomisinin can damarı olan dünyaya mal olmuş projelere de imza atıyor. 61 yıllık tarihinde altmış biri aşkın dev proje, Türk Loydu’nun da imzası ve çalışmalarıyla hayata geçti. İstanbul Havalimanı, Akkuyu Nükleer Güç Santrali, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü, 1915 Çanakkale Köprüsü, Yüksek Hızlı Tren, TCG Anadolu Gemisi, Nene Hatun Sondaj Gemisi, Rize-Artvin Havalimanı, birçok futbol stadyumu bunlardan sadece birkaçıdır. Klaslama, yasal sertifikasyon, test, muayene, belgelendirme ve onaylanmış kuruluş hizmetlerini 2017 yılından itibaren Türk Loydu Uygunluk Değerlendirme Hizmetleri A.Ş. bünyesinde yerine getiren Türk Loydu Vakfı, fiziki alanlarının yeterliliği ve gelişmeye açık oluşu ile büyüme yolunda hızla ilerliyor. Türk Loydu, Türkiye’nin milli kuruluşudur. Yetkisi olan alanlar hemen hemen Türkiye’nin ekonomisine katkı sağlayan sektörlerin tamamını içermektedir ve IACS üyeliğimiz ile büyümenin, gelişmenin ve ülkemize katkı sağlamanın faydası ve gururu 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti’nindir.”

Haberin Devamı

Haberler

Su kaynaklarımızı korumamıza yardımcı olacak yöntemler

Yayın tarihi

-

Yazar:

Su, dünyamızdaki yaşamın kaynağı ve canlı ekosisteminin hayatını devam ettirebilmesi için de ihtiyaç duyduğu en temel öğe. Dünyamızın milyonlarca yıldır sürdürdüğü ve kendi kendini temizleyerek canlılara hayat veren su döngüsü, yine insan etkisi ile son yıllarda iyice bozulmaya başladı. Bilinçsiz su kullanımı ve tüketimi, hızlı sanayileşme, büyüyen şehirler ve yanlış tarım uygulamaları gibi birçok farklı faktör suyumuzun kirlenmesine ve kendi içerisindeki döngüsünün bozulmasına yol açıyor. Yarattığımız bu kirliliğe ve su döngüsüne verdiğimiz zarara dur diyecek olan da yine bizleriz. 150 yılı aşkın köklü geçmişiyle müşterilerine hizmet veren Generali Sigorta, 22 Mart Dünya Su Günü’nde suyumuzu nasıl temiz tutabileceğimiz, israf etmeden kullanabileceğimiz ve koruyabileceğimize dair ipuçlarını paylaştı.

Atıklar doğrudan suya boşaltılmamalı

Suyumuzu en çok kirleten öğelerden birinin bilinçsiz ve kontrolsüz şekilde doğaya bırakılan atıklar olduğu biliniyor. En basit haliyle gün içerisinde mutfaktan boşaltılan ve suya karışan yemek artıkları, kullanılmış yağlar, suya atılan peçete ve kağıtlar, kanalizasyona dökülen atıklar doğrudan suya karışarak kirlenmesine neden oluyor. Bu da suyun temas ettiği toprağın kirlenmesi ve kendi içindeki dengesinin bozulmasına, aynı zamanda da bu suları tüketen evcil hayvan ya da insanların hastalanmasına yol açıyor. Atık kontrolünün hem bireysel hem de şirketler ya da kamu kurumları tarafından çok iyi yapılması, suyun korunması ve temiz tutulması için atılabilecek en önemli adımlardan.

Suyu boşa kullanımı engellenmeli

Suyumuz, hayatımızı devam ettirmemiz için ihtiyaç duyduğumuz en önemli kaynak. Bunun için de tek damlasının bile israf edilmemesi, boşa akıtılmaması ve kullanılmaması çok önemli. Özellikle evlerin içerisinde elde bulaşık yıkamak, el yıkarken ya da diş fırçalarken suyu boşa akıtmak, bozuk su tesisatlarını tamir ettirmemek, sık ve gereksiz yere araç yıkatmak, bahçe sulama gibi işlemler için damlama gibi etkin yöntemleri kullanmamak suyun israf edildiği örnekler arasında. Bu ve benzeri kullanım yanlışlarının da önüne geçerek suyumuzu koruma altına almak ise çok önemli.

Plastik kullanımından vazgeçilmeli

Suyumuzu en çok kirleten maddelerden biri de plastik. Günlük hayatımızda birçok noktada kullandığımız ve doğaya doğrudan zarar veren plastikler, suyun içerisinde yüzlerce yıl bozulmayarak kirletici özelliklerini koruyor. Bunun için plastik poşetler, şişe sular gibi ürünlerin kullanımının sıfıra indirilmesi gerekiyor. Doğaya bırakılan her bir plastik madde, canlı ekosistemini de doğrudan etkileyerek yaşam alanlarını tahrip ediyor.

Çevreyi kirleten ürünlerin kullanımı azaltılmalı

Gün içerisinde sıkça kullanılan, plastiğin yanı sıra geri dönüştürülemeyen farklı materyallerden oluşan ürünlerin kullanımı da suyumuzu kirleten unsurlar arasında. Deodorant, parfüm gibi ürünlerin hem üretimi hem de kullanımı sırasında yapılan hatalar da su kaynaklarının uzun vadede farklı kimyasallarla kirlenmesine neden oluyor. Yine buna benzer kişisel bakım ürünleri ve kozmetikler de suyun kirlenmesini sağlıyor. Bu ürünlerin kullanımı sonrasında yıkanması sırasında karışan kimyasal maddeler, su kaynaklarına ulaşarak doğanın dengesinin bozulmasına yol açıyor. Bunun için doğa dostu olan, sertifikalı ve kirlenmeyi azaltacak ürünlerin tercih edilmesi de etkili bir yöntem olabilir.

Deniz, göl ve nehirlerin temiz tutulması gerekiyor

Su döngüsünün en önemli parçalarından biri olan ve ana su kaynakları arasında da sayılan denizlerin, göllerin ve nehirlerin de kirletilmemesi ve korunması gerekiyor. Bu su kaynaklarına çöp atılmaması, var olan çöplerin temizlenmesi ve hiçbir şekilde atık karıştırılmaması suyun korunması için çok önemli. Özellikle su döngüsünün önemli bir parçası olan tatlı su kaynaklarının kirletilmemesi için bireysel olarak harekete geçilmesi canlı hayatın devamlılığı için de gerekli noktalardan biri olarak öne çıkıyor.

Pil atıklarına dikkat edilmesi

Günlük hayatta bir güç kaynağı olarak kullanılan piller, suyu ve toprağı kirleten en önemli maddeler arasında. İçerisinde bulunan cıva, kurşun, nikel gibi ağır metaller, atık olarak doğaya bırakıldıklarında uzunca bir süre kirlenmeye sebebiyet verebiliyor. Bu sebeple pillerin mutlaka toplanması, uygun alanlara atık olarak bırakılması, imha edilmesi ya da geri dönüştürülmesi gerekiyor. Pillerin suya hiçbir şekilde temas ettirilmemesi büyük önem taşıyor.

Haberin Devamı

Trendler